1 Mayıs 2010 Cumartesi

Dile Gelmeyen Sıfat

Yüzünde gülümsemeler, kanında yeteri miktarda arpa suyu, beyninde hiç olmadığı kadar garip ve histerikli bir karmaşa. Oturdukları bu bankta kaç zamandır sohbeti için yanında gezdirdiği bu adamla Nilüfer bariz bir flörtün içindeydi. Kendini adamın şefkatinin başladığı yer olan omuzlarına yatırmış, arada yüzüne ve saçlarına konan öpücüklere aldırmadan ayın ılık yüzünü seyrediyordu…

İki yıl önce tanıştı Nilüfer Salih ile. İki yıl önce yan yana oturmak zorunda kaldıkları o tiyatro salonu akşamı, birbirlerinden zerre hazzetmeden ortak arkadaşları vasıtası ile el sıkışıp ilk selamlaşmalarını gerçekleştirdiler. Konuşmadılar, gülüşmediler ve neredeyse bakmadılar bile birbirlerinden taraf. Ne kadar yüzeysel ve olağandı her şey. Farklı olan, herkes gibi olsa da Salih’teki çekimdi. Kokusu muydu ilgi çeken? Hayır, bu çok basit olurdu…

Sohbet aşktan ve seksten açılmaya meyil etti ya bu gece, şimdi ne Nilüfer’in, ne Musa’nın tansiyonu bir dirhem düşmezdi. Daha yüksek dozaja erişmeliydiler cesaretlerini arttırmak için ve Musa gerekliği tedariki yapmak için bir süreliğine ayrıldı Nilüfer’in yanından. Gider gitmez Musa, telefonuna sarılıp Salih’i aradı Nilüfer, telefon açılmadı…

Salih’in kolunda Sertap’ı ilk gördüğü zaman Nilüfer sıradan bir olaya baktığını biliyordu. Salih’i her gördüğünde ise sıradan bir adama bakmıyordu o ayrı. Aynı olan ilk gün farklı olana denk gelen çekimdi sadece. Koku değil, yüz değil, bakış değil… Somuta anlam vuramadığın bir şey ise seni çeken ona şeytan tüyünden başka ne denir ki?..

Sohbetler açık saçık bir hal alıyordu. Hiçbir insan bu denli erotik öyküye bir seferde katlanamazdı. Sohbetin koyu şeridine girmeden önceki son işarette sabitledi beynini Nilüfer. Aklını son bir defa Salih için yordu. Boşverdi…

Salih avın kokusunu alan profesyonel bir avcı mıdır yoksa duyguların az daha ötesini isteyen pasif bir etobur mu? Nilüfer’i kıskacına almak hiç zor olmadı. Daha doğrusu Nilüfer o kıskacın içine kendini bırakmaya dünden razıydı. Koku değil, şeytan tüyü… Dokunuşlar, öpüşler hep bir adım ilerisine sabırsızlanan basit hareketlerdi. Salih’in üzerinde Sertap’ın gölgesi, sevişmekteydiler herhangi bir kuytuda…

Öyle bir noktaya geldi ki sohbet, artık cümleler kendini başka cinsel yaklaşımlara bırakmalıydı. Bu bankın üzerinde ne kadar olacağı bilinemezdi belki ama en azından ya Musa ya da Nilüfer bir hareket yapmalıydı artık. Bu kadar iç içe geçmişken bedenleri birbirlerine dokunmamaları içten bile değildi…

Kolay akan zamanların birinde büyüdü Sertap’ın gölgesi. Bu kadar erken rest çekmeyi Nilüfer bile beklemiyordu aslında. Tercih edilenin ise yine büyük gölgeli Sertap olacağı aklının ucundan dahi geçmemişti. Aynaya baktı bundan bir buçuk yıl kadar önce. Aynadan görünen surete nasıl bir sıfat yakışırdı? Düşündü, kabullenemedi…

Hepi topu iki kadeh yuvarlamak için çıktıkları bu akşam gezmesinin bu noktaya gelmesi olağan dışıydı. Salih ardından ağıtlar yakarken kısmen yanı başında olan Musa şimdi manalı gözlerle gözlerinin içine bakıyordu Nilüfer’in. O bakışlardan her manayı çıkarmak mümkündü. Arada bir sarf edilen kısık sesli ve iç gıcıklayan cümlelerin birinin ardından Musa nihayet yaktı gemilerini. “Sanırım seni öpeceğim!..”

Yalnız kaldığında iyice bundan bir yıl kadar önceydi Nilüfer. Sadece vakti oldukça Musa gelir, iki yersiz espri yapar, hayat ile ilgili saçma sapan saptamalarda bulunur ve ardına bile bakmadan giderdi. Kendi kendineydi sözün kısası Nilüfer. Şuursuzca aradığı sığınaklı limanın adı İlker’di. Geçmişinden gelen bir hatanın devam filmini yapabilmek adına İlker’e onu ne kadar özlediğini söyledi ve hayata kıyım yeniden başladı…

Olmazlara geldi Nilüfer. Olmazlarda uzun süre naz yaptı. Sebebi ise içindeki aslında hiç uyumayan kurnaz kadının tekrar kendini göstermesiydi. Musa elinde oyuncak oldu o andan itibaren. Tamamıyla kuklalaşan bu adamı avuçlarının içindeki bir şişe bira gibi savurması ne kadar da acımasızcaydı…

İlker’den sıkılıp, yeniden Salih’i arzulamaya başlayışı yine uzun sürmedi. Bunca kısa zamanlar periyodunda Nilüfer’in ne kadar ayran gönüllü ve şehvet meraklısı olduğunu gören sadece Musa değildi aslında ama, dillendiren bir tek o olmuştu. Yine üzülen ve bu seferki ile aynı kadın tarafından bozguna uğratılma rekorunu eline geçiren İlker oldu. Altı ay öncesine yakın bir zamanda iken Nilüfer Salih’e dönmenin çeşitli yollarını aramaktaydı…

Hakimiyetini ele geçirdi Musa’nın. Tüm kalelerini zapt ettiği halde, kendi surlarının gizli girişlerine ulaşan haritaların bir tek onun elinde olduğunu unutmuştu. Hiçbir şey yapamasa bile Musa tek bir cümle ile tüm emellerine ulaşabilirdi ancak ağırdan almak istedi ve saldırısını birkaç cümleye yaydı. “Benden hemen sonra telefona sarıldığını gördüm. Salih’i aradığını biliyorum. Açmadı değil mi?.. Açmaz.. Açamaz.. Ulaşamazsın… Çünkü, şu anda sözlenmek ile meşgul kendisi Sertap ile… İlker’de gitti hepimizden uzağa. Şimdi ise sadece ben varım!..”

Oysa ki daha iki gün öncesindeki sevişmelerinde bile Salih’in böyle bir iş içerisinde olacağı mantık dahilinde bile değildi. Salih iki yıl öncesinin aynısı idi ancak Nilüfer gittikçe daha fazla bağlandığı bu adamın tüm günahlarını üstlenip hayatına sahip çıkmasını istiyordu. İmkansız düşüncesini zihnine daha da fazla oturttuğu her an aynada yüzüne dair uydurup da dillendiremediği sıfata en sonunda nail olmuştu. Bir tek daha dün “Beni bir müddet arama…” diyen o adamın ardından bakarken henüz bunun farkında değildi…

Musa Nilüfer’in aniden dudaklarına yapışacağını biliyordu. Çünkü ancak şehvet müptelası kadınlar hayattan intikamlarını cinsel yöntemlerle alırlardı akıllarınca. Onların gözünde bu tatmin dünyaya verilmiş bir ders, geriye kalan milyarlarca insan için ise basit bir sıfattan ibaretti. En başından beri oyunun tek hakimi olan Musa ise Nilüfer’in benliğini tamimiyle ele geçirdiği anda kendini çekti. Nilüfer’in saçlarından tuttu ve öfke ile baktı gözlerinin içine. Dudaklarının ucuna basit bir sıfat geldi, söylemedi…

Olanlardan birkaç adım sonra Musa telefonuna sarıldı. “Salih… Dediklerim aynen oldu… Şimdi oturduğu yerden sıfatına ağlıyor…” dedi ve telefonun kapatıp olay yerinden uzaklaştı.