30 Mayıs 2009 Cumartesi

Mide Öz Sıvısı

şimdi gece... şimdi tüm o mide öz sıvılarının akıntısından sebep açlıktan ölmeye yüz tutmuş vücudumun ne denli cğmleler kurabileceğini hep beraber irdeleyelim.

bahar ayları içerisinde sevinçli olmaların en başlıca nedenlerinden birinin kokular olduğunu uygulamalı bir anlatımla anladım. sokaklardaki ağaçlarda, evlerin bahçelerinde ve neredeyse her köşe başında misler gibi kokan çiçekler var. bir keresinde her an saldıracakmış edasıyla bakan bir köpeğin yoğun tehtidi alrında bahçelerin birinden bir gül çaldım sırf o müthiş kokusu yüzünden. sonra o gülü birine verdim kokudan mutluluk doğsun, mutluluk paylaştıkça çoğalsın... acı sular geliyor ağzıma. halbuki ben bu gece alkol de almadımki. hastada değilim. madem öyle neden bu amansız kusma isteği...

15 saat yol gittim. sonra bir saat daha. hayatıma bir saat dahadan sonra ne büyük anlamlar kattım o gün. iyiki yaptım ben bütün bunları. insanlardan ziyade hissettiklerimi kimse tahmin bile edemz. çünkü o kadar müthiş bir his ki, kırıyor insanın kalbiini. sonra midemsibulanıyor inasnın ve sonra böyle kusmukumsu...

zamanlar peşisıra göçebe iken önce ne olduysa ardı hep saçma bir zıtlık ve manasızlık oluyor. gülün kokusu tükendi, gül yeniden kokmak istedi mi acaba? solmasaydı eğer bir şansım olabilir miydi? peki ya gül soldu mu? onu güzel kokusunu insanların tümüne yaysın diye nasıl yaşatabilirtim? bu kokular benim acı ve midesel öz sıvılarımı boğazıma doldurmayı engeller mi? yemek yiyebilir miyim mesela yeniden? yarım ekmekleri çeyrekmiş gibi yemekten vaz geçebilir miyim? birinden beni bir şekilde komaya sokmasını isteyebilir miyim şu anda? aranızda bunula alakalı biri var mı? ola ki komaya girmeyi başardım, beni sadece bir tek kişinin uyandırmasını da ardından isteyebilir miyim? bu benim vasiyetim olmalı bence...

gereksiz kalabalıkların içinde kendimi hep zorlanmış ve haddinden fazla kasılmış hissederim. kalabalıktırlar, çok konuşurlar, boş konuşurlar ve hep iğneleyicidirler. kırıp döküşlerini bir espri malzemesi olarak görürler. bir hipotez var ya hani. seslerimizin yok olmayıp uzayda bir yerde biriktiine dair. o hipotez bir gün kuram olsa ne kadar çok ve boş konuştuklarını bu insanlara kanıtlamak istiyorum.

sessizliklerde görüyorum kimi zaman. inadına susuşlar. benim kalabalıklardan kaçıp kulaklıklarımın içinde kayboluşum ve dünyadan kopuşum gibi. aynı ben gibi. konuşurken, küfrederken, susarken, bakarken, tepki gösterirken... benden gram farksızlar görüyorum. nihayet diyorum bunca yokluğun ve kırıklığın ardından elimi uzatabileceğim bir şey var önümde. ama korkuyorum... zira kalabalık o kadar kalabalık ki nefes almama bile karşı gibi. kaldı ki dal birazdan daha fazla manyak olduğundan ulaşmaya çalışmak haddiyle can yalıyor. ancak ben biliyorum. tıpkı ben gibi birileri var. nihayet ben gibi birileri var. sadece kendimi fark ettirmek sürecim birasz zor oluyor hepsi bu. ya hiç fark etmezlerse? o zamanda devam edecek mi bu aşırı insansızlık..

kusalı beş dakika oluyor. rahat ve yorgunum şimdi. sanırım vücudumdaki mide öz suyunun tümü tükendi. fizyolojik dengem için seri üretime geçmeliyim diye düşünüyorum. ya ben neden bu kadar umutsuzum? eskiden bu kadar aciz değildim ben de şimdi ne oldu? 20 ayım mı tüm bunlara sebep? bu acayip değişimin asıl sebebi meridyenler arsında sürekli gidiş gelişr mi? ama uzun zamandır 33 kilometreden öteye de gitmedim ben. ben neden bu kadar çok soru soruyorum kendime? sıkıldım kendimden...

sanırım bir isteğim var. bu kez ulaşmak değil ulaşılmak istiyorum. 20 ayım bana feci korkular bırakmış belli ki. insansızlıklar bana taakati dibe vurmuş bir ruh emanet etmişler. kendimi toparlamaya çalıştıkça da dibin dibinden sürüklendiğimde cabası. neysek gözüm hala gökyüzünde. maviden hiç umut kesmiyorum. sadece bir seferlik olsun ulaşmak değil ulaşılmak istiyorum hepsi bu. gül koksun bir yerlerde, yavaşça yayılsın kokusu, sonra üstüme sinsin. dal bir kaç santim yere insin. insanlar artık sussun ve ben giblerin tümü ismimi çağırsın lütfen!..

klasik raporlarımdan birydi bu yazanlar ve ben 25 yıllık insanlığımda hiç bu kadar aciz kaldığımı hatırlamıyorum, mutlak kudreti ellerimin arasında barındırdığım halde...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Eski - Yeni Adres Anlatma Tekniği

neden böyle şeyler yazmak istediğimi bilmiyorum ben. bir arkadaşım bana hep bu tarz şeyler yazdığımı söylüyor, o "şey" olan "şey"in anlamını tanımlayamadan. bu sebeple sürekli bir tekdüzelik varmış satırlarımda. buna rağmen ben neden böyle şeyleri hala daha inatla yazıyorum bilmemekteyim.

bir gün uyanıyorum farklı gibi etrafımdaki her somut. önce odadan başlıyor, sonra sokaklar ve yollar boyu devam ediyor kafamdaki değişmişlik. bir noktadan diğerine sabit hız ve zamanla varıyorum sürekli de aklımın ivme eğrisi neden bu kadar kaymış çözemiyorum. sabitlere bağlanmışım mesela bugün eve dönerken bunu fark ettim. hergün aynı güzergah üzerinde, aynı zaman diliminde, aynı virajda ve aynı otobüs şerit ihlali yaparak yanımızdan geçiyor. aslında göz ardı ettiğim bütün aynılıklar ve değişmez benzeriklerden beni rahatsz eden tek şey bu. göz ardı ediyorum çünkü, yenilikleri ne zaman beynimde bütünleştirmek istesem eskinin izleri o kadar kendini belli ediyor kalın kabuklu bir yara gibi. o büyük kabuğu ve altındaki iltihabı söküp atmak için zaten olanların hepsini yeniymiş gibi kabullenmem şart.

ertesi gün bakıyorum etrafa. baş ucumdaki pencerede aynı gökyüzü. anlamıyorum bir türlü. bu kasabada her sabah koca bir bulut kütlesi ve yoğunlaşmış sis olmak zorunda mı? gözlerim ferfecir okur gibi ve sürekli etrafı kemiriyor sonraları. bu sefer de çok sıkıcı ve eskimiş görünüyor tüme dahiller. o anda kendimden usanıyorum, "neden" diyorum nesnesi eksik, cevap bulamıyorum...

30 günlerim böyle geçtikten sonra durum raporu gibi içimden tüm kopardıklarım bunlar. ben buradyım! bir başıma ve keşfedilmeye hazır. iki adım ötedeyim veya iskelede bağdaş kurmuş rüzgarlar içinden hastalık seçen salak tip. olmadı şu orta kahve'de elinde bir kalem ve altında keyfe gelmiş bir kağıt satırlar ereksiyonlayanım, kulağımda kulaklık ve merak eden garson kişinin bakışları hapsinde.

adresim ve izim belli şimdi benim. arayıp sormak isteyenlere açık ve net. ne kadar geri sarmak istesemde hayatımın belli başlı bir kaç anısını, çaresizlikten öldürmek en doğrusu gibi. ben bir kenarda duran insanım. konuşmak isteyen var mı?..

5 Mayıs 2009 Salı

İçimdeki John Lennon

bana satırlarımı geri verin!
yalnız onlarlayken mutlu ve pürüzsüzüm ben.
bırakın bedenimi bir diğerlerinin sürüncemelerinde.
bir özüm ve çocuğum kalsın yanıbaşımda
ve bana gülümseyen.
tüm somutlar benden uzak olsun şimdi
ve bu cümleler
soyutuna kendinden öte değer biçmemiş
naçizhane biçarenin yakarışları olsun.
kendim için istiyorsam bu küresel köyden bir dilek hakkı
o da iyi insan olmaktan başka ne olabilir!
ancak henüz içimdeki john lennon bağırmaktan aciz...