Gitmiştik;
Amasya
Dünyada çok insan vardı
-Bunlar hakkında konuşmadık-
Amasya'da çok insan yoktu
Ama zamanında olmuş
Yanlarından geçerken bilmem ne renkli bilmem kimlerinin kafalarının
Bunların hakkında konuşmuştuk
Uzakları görebilirdik
-Hem bir liramız da yok değildi-
Uzakları görmek için bir lira yeter değildi.
Sağım solunu tuttu, yetti
Adının verildiği büfelerin önlerinden geçtik
Adım adım yanımızdan geçtiler faytonlar
Uzaklara bakmadık sağ tarafımızda
Sağa dönüp uzaklara gitmiştik
Yorulmuştuk, ayaklarımız kayar olmuştu
Dinlenirken sıkıştırılmış kola şişeleri gördük merdiven aralarına
Kaydettik, sayılara
Sonra konuşmuştuk hakkında yine bir şeylerin
31'ler, 32'ler, 33'ler hakkında konuşmuştuk
Sonra sen başka uzaklara gitmiştin ben uzaktayken
Bambaşka uzaktakilerle konuşmuştun bir süre
Ne kadar bekledimdi seni?
Yine sonra, gelmiştin sen, öpüşmüştük
Kaydetmiştik, başka sayılara
Beklemek en çok beklenen görüldüğü zaman zor oluyormuş
Hakkında bunun
Konuşmamıştık
Uzaklara giden yollar kıvrım kıvrım yeşildi
Dönüşte ise siyahlara gizlemiştin sen beni
-Ben bunu çok sonra fark ettim-
Başka farkındalıklarım da olmadı değil çok daha sonra
Benim hiç bilmediğim
Seninse çok iyi bildiğin o sokakta
o parkta
o balkonda
30 Temmuz 2012 Pazartesi
16 Temmuz 2012 Pazartesi
Esin
Mutsuzdum
Mutsuzluğumun nedenleri arasında yoktu şarap
-olsun isterdim-
Kadındım
Seviştiğim her kadın kadar yalnızdım
Yanıldım
Yanılgımın nedenleri arasında yoktu şarap
-olsun isterdim-
Sıvılaşmış kadınlar ise
Tarihi bedeninde şairler ise
Bir kadeh boş şarap ise
Vardı
İki hidrojen bir oksijen kadar, âşıktım
Sarılmak için çimlere atladığım çatıdan
Betona çakıldım
Mutsuzluğumun nedenleri arasında yoktu şarap
-olsun isterdim-
Kadındım
Seviştiğim her kadın kadar yalnızdım
Yanıldım
Yanılgımın nedenleri arasında yoktu şarap
-olsun isterdim-
Sıvılaşmış kadınlar ise
Tarihi bedeninde şairler ise
Bir kadeh boş şarap ise
Vardı
İki hidrojen bir oksijen kadar, âşıktım
Sarılmak için çimlere atladığım çatıdan
Betona çakıldım
Etiketler:
Şiir,
Uyumsuz Birey
10 Temmuz 2012 Salı
Nasıl Olan Ruhi Bey
Eylül'e
Sevilmeğe değer olmayan çok şey var,
Ben pek azını bilirim.
Yaşamım eksiktir, biraz da esrik.
Yaşamımı tamamlamak içindir bu esriklik.
Etiketler:
Şiir,
Uyumsuz Birey
4 Temmuz 2012 Çarşamba
Dilber Dudağı
-Ahmet geçen yine zıkkımlanıp gelmiş eve. Evdeki bütün ahâli uyanık.
Saat sabahın dördü falanmış. Kapıyı açmayı denemiş ama bir türlü
beceremiyormuş. Gürültüyü fark eden evdekiler gidip kapıyı açmışlar.
Evdekilerin hâlâ uyanık olduğunu gören Ahmet basmış kalayı. Görüyorsun
ya, hem suçlu hem güçlü pezevenk.
Dilber başladı yine anlatmaya. Ne zaman baş başa kalsak başlar zaten mahallelinin başından geçenleri dökmeye. Dedikodu konusunda epey uzmanlaşmış. Edebi bir dil kullandığını dahi söyleyebiliriz.
Ama geçelim şimdi bunları. Çıktı benimki yine kapının önüne. Dudağında henüz yakmamış olduğu sigarası, elinde şimdi çaktığı kibrit var. Kibritin kıvılcımı yüzünü aydınlatıyor. Güzel bir yüzü var. Yaşı otuzun üzerinde. Hakkında bildiklerim de çok değil aslında. Şu Dilber ne anlattıysa onu biliyorum. Bir de bu saatlerde, kapının önüne çıkıp sigara içtiğini. O beni bilmiyor.
-Yüzü, gözü kan içindeymiş. Ayakta duracak hâli dahi yokmuş. Sinirden oğlana bir tokat savurmuş fakat ıskalamış. Dengesini kaydebip cumburlop bahçedeki su birikintisine kapaklanmış. Hah ha, Allah'ından bulmuş gavur!
Gavur olduğunu söylediği Ahmet'in Allah'ından nasıl bulduğunu düşünmüyorum. Dilber'in anlattıklarını duymamaya çabalıyorum. Gözlerim O'nda. O beni görmüyor. Kibrit söndüğünden beri yüzünü de pek seçemiyorum. Sigarasını içine çektiğinde aydınlanır gibi oluyor sadece. Acaba şimdi ne düşünüyor?
-Ahâli yine insanlık yapmış, kaldırmış Ahmet'i düştüğü yerden. Bir koluna Mustafa, diğer koluna da Hilmi girmişler de eve ancak taşıyabilmişler. Nimet sadece izliyormuş olan biteni. Zaten başka da ne yapabilir ki? Oğlanlara: "Dikkat edin yavrum, basamağa takılmayın. Babanızı sıkı tutun. Yavaş yavaş." falan diyormuş. Çok korkuyor kocasından. Ölüsünü görse, dayak yerim korkusuyla yine de yaklaşamaz bizim Nimet. Zavallı kadın. Gençliğinde pek de güzelmiş. Vara vara bu sapsıza varmış. Yazık.
Dilber'in anlattıklarına bakılırsa öğretmenmiş. Hiç evlenmemiş. Sevdalanmış bir kez. Kızı kaçırmaya kalkmış. Kızın akrabaları onları kovalarken kızı vurmuşlar. Bu, canını zor kurtarmış. Sonra gelmiş buralara kadar. Kim bilir, belki sigaraya da o sebeple başlamıştır. Şimdi biten sigarasını ilk olarak belki de bir kadın yüzünden çekmiştir içine. Belki de hâlâ o kadını düşünüyordur içine her nefes çektiğinde. Acaba izlendiğini de düşünüyor mudur arada bir? İzleyenin ben olduğumu bilmeden ama izlendiğini bilerek, o kadını düşünerek içiyor olabilir mi sigarasını? Ya da, ne bileyim, sanki buraya bakıyor gibi. Belki ben Dilber'i dinlerken o da beni izliyordur, benim ben olduğumu bilmeden. Bu da ne demekse: Benim ben olduğum?
-Sen beni dinliyor musun gı?
-Hayır!
Dilber başladı yine anlatmaya. Ne zaman baş başa kalsak başlar zaten mahallelinin başından geçenleri dökmeye. Dedikodu konusunda epey uzmanlaşmış. Edebi bir dil kullandığını dahi söyleyebiliriz.
Ama geçelim şimdi bunları. Çıktı benimki yine kapının önüne. Dudağında henüz yakmamış olduğu sigarası, elinde şimdi çaktığı kibrit var. Kibritin kıvılcımı yüzünü aydınlatıyor. Güzel bir yüzü var. Yaşı otuzun üzerinde. Hakkında bildiklerim de çok değil aslında. Şu Dilber ne anlattıysa onu biliyorum. Bir de bu saatlerde, kapının önüne çıkıp sigara içtiğini. O beni bilmiyor.
-Yüzü, gözü kan içindeymiş. Ayakta duracak hâli dahi yokmuş. Sinirden oğlana bir tokat savurmuş fakat ıskalamış. Dengesini kaydebip cumburlop bahçedeki su birikintisine kapaklanmış. Hah ha, Allah'ından bulmuş gavur!
Gavur olduğunu söylediği Ahmet'in Allah'ından nasıl bulduğunu düşünmüyorum. Dilber'in anlattıklarını duymamaya çabalıyorum. Gözlerim O'nda. O beni görmüyor. Kibrit söndüğünden beri yüzünü de pek seçemiyorum. Sigarasını içine çektiğinde aydınlanır gibi oluyor sadece. Acaba şimdi ne düşünüyor?
-Ahâli yine insanlık yapmış, kaldırmış Ahmet'i düştüğü yerden. Bir koluna Mustafa, diğer koluna da Hilmi girmişler de eve ancak taşıyabilmişler. Nimet sadece izliyormuş olan biteni. Zaten başka da ne yapabilir ki? Oğlanlara: "Dikkat edin yavrum, basamağa takılmayın. Babanızı sıkı tutun. Yavaş yavaş." falan diyormuş. Çok korkuyor kocasından. Ölüsünü görse, dayak yerim korkusuyla yine de yaklaşamaz bizim Nimet. Zavallı kadın. Gençliğinde pek de güzelmiş. Vara vara bu sapsıza varmış. Yazık.
Dilber'in anlattıklarına bakılırsa öğretmenmiş. Hiç evlenmemiş. Sevdalanmış bir kez. Kızı kaçırmaya kalkmış. Kızın akrabaları onları kovalarken kızı vurmuşlar. Bu, canını zor kurtarmış. Sonra gelmiş buralara kadar. Kim bilir, belki sigaraya da o sebeple başlamıştır. Şimdi biten sigarasını ilk olarak belki de bir kadın yüzünden çekmiştir içine. Belki de hâlâ o kadını düşünüyordur içine her nefes çektiğinde. Acaba izlendiğini de düşünüyor mudur arada bir? İzleyenin ben olduğumu bilmeden ama izlendiğini bilerek, o kadını düşünerek içiyor olabilir mi sigarasını? Ya da, ne bileyim, sanki buraya bakıyor gibi. Belki ben Dilber'i dinlerken o da beni izliyordur, benim ben olduğumu bilmeden. Bu da ne demekse: Benim ben olduğum?
-Sen beni dinliyor musun gı?
-Hayır!
Etiketler:
Öykü,
Uyumsuz Birey
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)