20 Haziran 2011 Pazartesi

Biz ne biçim adamlarız ki bir de Facebook sayfası oluşturduk. Bak şu işe: TIK

17 Haziran 2011 Cuma

Sigaranın Bir Yararı

Çıktım evden ama fazla uzağa değil. Sigara içmek için kapıdayım. Kapının dışındaki pencereden vücudumun yarısını sarkıtmış, yeni yaktığım Camel'ımdan derin bir nefes çekmişim. Sokaktan kimsecikler geçmiyor. Saat 5'i biraz geçiyor. Belki de 6'yı. Fark etmez. Sokak boş. Ben sigara içiyorum. Hava soğuk.

O sırada yokuşun başında bir kadın beliriyor. Gebe olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. İlk göze çarpan gebeleği değil lâkin. Gebeliğinin ilk bakışta anlaşılıyor olmasının sebebi de sadece bir kere bakmış ve daha sonra gözlerimi üzerinden hiç ayırmamış olmam. Bu sebeple görülebilir her şeyini ilk bakışta görüyorum kadının. Mavi tişörtünü, lacivert, diz üstü, ince kesim eteğini ve elbetteki gebeliğini.

Gebeliğinin kendisine vermiş olduğu tek şey güzelliği değil. Bunun yanı sıra almış olduğu kilolar da ilk bakışta ilgimi çekiyor. Kollarının kalınlığı, gırtalığın çapı, bu ilk bakışın süresinin uzaması ile kadraja giren detayların bir kısmı. Siyah, üstü açık ayakkabısı ile kısa eteği arasından görünen bacaklarının üzerinde herhangi bir çorap muhteviyatı var mı: Keşfetmek için ilk bakışımı biraz daha uzatmam gerekiyor fakat o ânda ilgimi dağıtan bir olay meydana geliyor.

Yokuşun başından ayağına doğru seyrederken, bir elektrik direğinin hemen dibindeki mazgalın yola kattığı harici eğim sebebiyle ayağı kayıyor gebe kadının ve çok biçimsiz ve süratli bir şekilde götünün üstüne düşüyor. Bir ân hareketsiz kalıyor ve ne olduğunu anlamaya çabalıyor. Önce sağına soluna, daha sonra da düşmesini yavaşlatması umuduyla yere koyma refleksini gösterdiği ellerine ve onlara batan taşlara bakıyor. Avuç içi derisinin bir kısmının kalktığını, bunun yanı sıra ağır bedenini taşımakta zorlanan bileklerinin sızısını hissetmeye fırsat bulamadan sağ bacağından yere sızmakta olan kırmızıyı fark ediyor.

Bütün olayı o ânda çözüyorum ve basamakları üçer beşer inerek kadının yanına varıyorum. Sokakta hâlâ kimsecikler yok. Ne kadını ne de kendimi insan yerine koymuyorum. Kadın ne yapacağını bilmezliğinden, ben de evrimimi inkâr eden soğukkanlığım sebebiyle insan olarak sınıflandırılmayı hak etmiyoruz. Sevgilimden her ân mesaj ya da çağrı gelebilir fikri sebebiyle bir ân bile yakınımdan ayırmadığım telefonumun tuş kilidini dahi açmadan hemen 112'yi tuşluyorum. Tuş kilidini açmadan 112'nin aranabileceğini keşfedeli epey bir zaman olmuştu fakat günün birince işime yarayıp yaramayacağını, yararsa da acaba nasıl bir durumda yarar diye düşünmemiştim. Artık düşünmeme de gerek yoktu zaten çünkü o sırada telefonu cevaplayan ve ilk bakışımını değil ilk duyuşumu yöneltmem gereken kadına durumu ve bulunduğum adresi belirtmem gerektiğinin farkına varıyordum. Vardım. Verdim.

Geriye sadece gönderdikleri ambulans gelene kadar mavi tişörtlü, kısa etekli, üstü açık ayakkabı giymiş kadını sakinleştirmem kalıyor. O nedenle, öncelikle adını sorarak işe girişiyorum:

-Adınız nedir?

Cevap vermiyor, hızlı hızlı nefes almaya devam ediyor, içerisine girdiği karmaşadan bir türlü gerçek dünyaya erişemiyor. Bu sefer daha kesin ve sert bir ses tonuyla soruyorum:

-Adın ne?

Cevaplıyor. Bu iyiye işaret. O'na, bir yandan derin nefesler alması gerektiğini, böylece kanamanın artmasının önüne geçilebileceğini söylüyor, bir yandan da izlediğim hastane filmlerinden öğrendiğim birkaç ilk yardım müdahalesini uygulamaya çabalıyorum.

Neyse ki yakınlarda bir hastane var da ambulansın gelmesi çok uzun sürmüyor. Kadını ambulansa yerleştirip ambulansın geldiği hastaneye yönleniyorlar. Giden ambulansın ardından bakarken benim aklımdan geçen düşünce ise şu oluyor: Sürekli olarak sigaranın insan sağlığı için zararlı olduğunu söyleyen insanlar, reklâmlar, propagandalar, acaba sigara içmeye çıktığım için dahil olmak durumunda kaldığım bu olay sonucunda kadının ve karnındaki çocuğun belki de hayatını kurtarmış olabileceğim fikri konusunda bana ne diyebilirler?