12 Şubat 2010 Cuma

Atari

10 yaşındayım. Dersleri fena olmayan bir ilkokul öğrencisiyim. Sabahçıyım. Hiç sevmiyor olsam da sabahları erken kalkmayı, mecburen sabahları saat 6'da ayakta oluyorum. Aslında öğleden sonra tamamen boş olduğu için fena da olmuyor aslında. Günde 7 saat ders görüyorum ve 12.30 gibi evde oluyorum.

Evde yapacak çok fazla işim olmuyor. Tâkdir edersiniz ki ilkokul ödevleri kısa sürede bitiriliyor. Meselâ ben, öğretmenin haftasonu yapmam için verdiği ödevleri cuma akşamından bitirip Cumartesi-Pazar sokaklarda arkadaşlarımla eğleniyorum.

Aslında çok fazla da arkadaşım yok. Mahallemdeki çocukların birçoğunu sevmiyorum. İki kardeşle aram iyi sadece: Hikmet ile Mehmet. Onlar olduğu zaman beraber evlerinin önündeki bahçede top oynuyoruz. Genelde de kavga ederek ayrılıyoruz. Eve gidince kim niye kavga ettiğini hatırlamıyor ve ben ertesi gün kahvaltıdan sonra kendimi yine onların kapısını çalarken buluyorum.

Pek çok zaman da televizyon başında çocuk programları ve çizgi filmler izlediğim oluyor. Kimi zaman çok eğlenirken kimi zaman da çok sıkılıyorum ama arkadaşlarım sokakta poşet ile kar üstünde kayarken Susam Sokağı izlemek, bana daha cazip geliyor.

Bunun dışında bir eğlencemiz de atariler. Benim atarim yok. Mustafa adındaki bir başka arkadaşımın var. Aslında Hikmet ve Mehmet kadar iyiydik onunla da fakat o atariyi aldıktan sonra değişti. Evden çıkmaz ve akşama kadar onnunla vakit geçirir oldu. Bu nedenle de artık sevmiyorum Mustafa'yı. Beni de oynatsa severdim ama.

Bazen Hikmet ve Mehmet'in evine değil de Mustafa'nın evine gidiyorum dışarıya onu çağırmak için: gelmiyor. Yatak odasının camı kolay uaşılabilir bir yerde olduğu için demir parmaklıklarla kapatılmış ve benimle oradan konuşuyor. Ne yaptığını sorunca "Atari oynuyorum." diyor. Aslında buradan bu görülüyor ama yine de beni de davet etsin diye bu soruyu soruyorum: davet etmiyor. "Ama istersen buradan izleyebilirsin" diyor. Ben de ayakta onun oynadığı oyunları dışarıdan izliyorum: demir parmaklıkların öbür tarafından.*

İnsanın bir zamanlar iyi bir arkadaş olduğu insandan bu şekilde bir davranış görmesi beni üzüyordu. Ama ben oradan ayrılmayı hiç istemiyordum çünkü o anda yaşadığım eğlence üzüntüme baskın çıkıyordu. Bir de gurur var ama onu anlamlandırabilecek bir yaşta değilim.

Daha sonra -biraz geç kalmış olsam da- sünnet oluyorum. Düğünümde takılan paralarla bir atari de ben alıyorum. İki farklı eğlencemin yanına bir de bu atari ekleniyor. Ben de uzunca bir süre kendi başıma evde atari oynuyorum.

Sonra büyüyorum. Hikmet ve Mehmet'in kardeşi de büyüyor. Atarilerin yerini Play Station'lar alıyor ama bir tavır hiç değişmiyor: Eğlencenin dışındaki çocukların demir parmaklıkların ardından kendi başlarına bu eğlenceye katılması.

*Bu satırları yazmak bana şu karikatürü anımsattı:

Hiç yorum yok: