13 Nisan 2009 Pazartesi

33 Kilometre Göçü

ufak bir kıtılma anıdır olup biten. ayna kırılır ve artık yüzeyde iki suret vardır da neden biri diğerinden farklıdır? kötü yüzümü görmek gibiydi aynada yansıyan ikinci suratım. kötü yüzümden kaçmak gibiydi tüm bu göç girişimleri.

bir ay boyumca "içimde kalp ağrısı aşkı bambaşka" diye diye vicdan kırıntılarını yollara saçtım ben. çok uzun değil, sadece bir kaç saniye içerisinde bütün fikirlerimi değiştirebileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. tüm bu göç hikayesini buralara not ederken asıl nedenin kaçmak isteği olduğunu inkar etmek o kadar zor ki!..

başı yerde ve dünyanın en utanası adamıydım ben bir süre. çatırtıların ve anlık bilinçsizliklerin emri altında kendimi savurdum bir diğer uca. yola çıkarken standart bir "loser" olmak istemedim netekim. kalabalığımda gelsin istedim ardım sıra. belkide kendim ettim kendim buldum. ama şimdi soruyorum kendime ve nezlime: beni bu duruma düşüren her şeyin hiç mi suçu yok?

karanlık ve bulutlu bir akşam içerisindeyim bir zaman sonra. felaket bir rüzgar da var hatta. üşüyoryum ve yürüyorum. bir adamla buluşuyorum. adam bana "al sana avuntularına ve firarlarına katkıda bulunacak bir sığınak" der gibi elinde anahtar ahşap bir kapı açıyor. kapıdan içeri girdiğimde beklemediğim bir sıcaklık vuruyor yüzüme. az ileride bir deniz manzarası. oalar ,pencereler...


diyoeum ki "burası benim hayatım olsun". daha sonra "burası benim evimmiş meğer" diyerek iyice sahiplendim. o sırada periyodik aralıklarla vicdan sızlamaları ve belli belirsiz ızdıraplar kalbimi yoklamaya devam ediyordu. insanlar da artık bir şeylerden şüpheleniyordu üstelik. tek çare en yakın zamanda göç yollarında derin derin ilerlemekti. kimse fazla didelemesin diye sessizce çantımı aldım, usulca veda ettim ve son defa yola düştüm.

köyümde son bir haftanın verdiği dayanılmaz buhranlar vardı. bitse de gitsek artık istekleri içerisinde sessizce yoplanıyor, yeni günü ve yeni hayatları hayal ediyordum. günler bu kez çok ağır geçti ve ben bunca zaman üzerine ilk ve son defa köyümde bir hafta sonu geçirdim. derken sırtı iyice yüklü bir kamyonet geldi. benim de toparladığım bir takım eşyayı aldı ve beraberce daha büyük bir yere, "burası benim evimmiş meğer" dediğim yere doğru ilerledik.

iki hafta içerisinde hayatımı en az bir yıl kökünden değiştirecek bir kararın altına ustaca imza attım ben. azaplardan kaçtım depar atarcasına. utançtan kaçtım insanlara bakmaya yüzüm olsun diye. aşktan kaçtım hala daha içimde bir umut kalsın diye.

yeni hayatımı dekore ederken herkes ne kadar da mutluydu. insanlar gülümsüyordu oradanoraya eşya taşırken. 33 klometrelik bir göç yaptım ben. aslında 148... aslında daha fazla... dönmemeyi düşündüğümü hesaba katarsak gittiğim yolun dönüşü yok kadar uzak.

şimdi turduğum bu internet kafede üstüne bastığım bu kelimelerin bendeki .ağrışımlarını kovalıyorum. aslında diyorım kendi kendime bu benimkisi bir arayış. neyi aradığını bilmeden ve bir türlü bulamadan sürekli ve bitmeyen bir arayış. zaten bulabilene de aşkolsun...

sözlerime son verirken karman çorman paragrafların ve anlamların ardından, bu cümlelerin kurucusu ve yaşatıcısı olarak tüm herkesten insanlığım adına özür diliyorum. ben sadece iyi bir insan olmak istiyordum. fakat çamur bulaştı bir kere. ve tekrar bu bulaşık çamuru vücumdumda bir tümör gibi taşıdığım için özür diliyorum hayatına bir şekilde etki ettiğim herkesten.

1 yorum:

mavisuperisi dedi ki...

şaşırdım doğrusu, vicdan sızıntılarına kulak verip onlarla el ele olman neyin belirtisi ya da sonucu çözemedim.

insan kendini çözemezken benimki de laf mı şimdi ...

dürüst bir dışa vurum olmuş...
özrün dikkate alınacaktır eminim...