9 Aralık 2009 Çarşamba

İstenilen Düzey

Bölüm 8: Tut Şu Kanepenin Ucundan

Dünyaya herkesin baktığı çerçeveden değil, azınlıkların baktığı küçük kapı aralıklarından bakmak bile insana yeterince farklılık ve üstünlük sağlayabilir. Üstelik eğer kişi herkesin baktığı çerçeveden oyuklara giden yolu tercih etmiş ise. O zaman kişi harmanlanmış ve iki sadece kendini bilenin ortasında her birinden bağımsız ancak özü her birine uyumlu bir monte olur. Karanlık nasıl uçsuz bucaksız bir körlük ise, aydınlıklardan taraf değiştirerek karanlıklar içinde gezenler kendi oluşturdukları grileri ile o kadar hayat bulurlar karanlıklar içinde. Bu sebeple siyah ve beyaz sadece insanın doğuşunda var olmuştur kabul edilir. İnsanlar saf değiştirmişler ve griler peyda olmuşlardır. Siyah ve beyaz insan eğer grileşmemiş ise harikuladedir. Gri ise asla vazgeçilmeyendir, hep göz önünde olandır. Standart bir insan topluluğu içinde siyah veya beyaz belirsiz zaman aralıklarında hükümlerini sürdürürler. Her iki hükümdarlık süresi içinde ise gri her daim normalliği temsil eder ve o topluluğun tabusu konumundadır. Kimse farkında olmasa da bilinçaltına hükmeden renk gridir.

Kimsenin ilgisi ile daha fazla ilgilenmemeksizin, sadece ay başlarında kazanacağı paranın derdinde geçiriyordu Furkan günlerini. Mesai saatlerine dahil ne kadar insan var ise aslında hiç biri yoktu. Furkan yaptığı işin gereği olarak kullanıyordu herkesi. Bu sırada ilk günden şimdiki zamana değin geçen süre içerisindeki ani davranış değişiklikleri lakabını deli yapmaya yetmişti bile. Herkesin bir sıfat ile ödüllendirildiği toplu çalışma ortamlarında Furkan en dengesiz olarak layık görülmüştü bu deli sıfatına. İş iş işlediği dairesinden kimse yeni hayatına nail olmadığından bunca soğukluk ve popnun kalkış taksimleri herkesi neredeyse çileden çıkarıyordu. Çalışkanlıkla bir defa övülen kişiler nasıl tembellikleri ve tutarsızlıkları ile bin defa yerden yere vuruluyorsa, Furkan adının geçtiği her sohbette yerin bir kat daha dibine itiliyordu. Furkan’ın tüm olanları umursamaması ise değişen davranışlarının açık bir neticesiydi. Şimdiye kadar mutlaka bir olay çıkmalıydı neredeyse kulağının dibinde edilen laflar yüzünden. Ancak Furkan bunca hakaret sahibini gereksiz ve basit bir insan topluluğu olarak değerlendiriyordu. O’nun yeni ve eskilerinden çok daha mühim dostlukları vardı artık.

İşte o dostlukların bütünü için her daim para muslukları açılır, dert keder ortaklığı yapılır ve arkadaş arkadaşın pezevengidir bilinci ile her şey yapılabilirdi. Bunların hepsini tek kalemde olmasa da belirsiz zaman aralıkları ile yerine getiriyordu Furkan. Son defasında evini emanet ettiği Adil ve Selen’in yediği ev sahibi baskını yüzünden evini değiştirmek zorunda kalması bile Furkan’a zerre koymamıştı. Hatta ev sahibine kafa tutup arkadaşlarını sahiplenmenin doruklarına ermişti. Nedensizce savunduğu bu insanlar ne kadar kadir kıymet bilmeseler de elleri içinde tuttukları Furkan gibi bir fırsatı kaybetmemek için evini taşımak için yardım sözü vermişlerdi. Isınmaya yüz tutmuş ve yerini bahara bırakmak için uygununu bekleyen bir kış gününde ise sadece Furkan, Adil, Selen, Esra, Nazan ve beklenmedik bir ilgi gösteren Büşra vardı evi taşımak için söz verilen saatte Furkan’ın yanında olan.

Usulca tüm ev gereçleri kamyonete yükleniyordu. Fazla eşyanın olmaması avantajdı herkes için. Adil ve Selen vefa borcu ödercesine kendilerini amele gibi çalıştırıyorlardı. Furkan’a borçlanmışlardı nihayetinde ve ellerinden gelse kimseyi çalıştırmayacaklardı. Onlar bir tarafta çalışadursunlar, öte tarafta Furkan Esra ve Büşra ile sessiz bir sohbet içindeydiler. Birbirlerinin hayatını deşifre ediyorlardı her yeni cümlede. Böylesi daha kolaydı karşılıklı birbirine ısınmak için. “Sen çok farklısın.” dedi bir anda Büşra Furkan’ı hedef alarak. “Anlattığın her şey bizden başka. Seni normal zamanda görsem sokak serserisi veya kıro biri zanneder yanaşmazdım bile. Sadece birkaç ayda bu kadar değişim hem hayret edici hem de takdir edilesi bir durum.” diye ekledi cümlesinin sonuna güzel bir gülümseme ile.

Gülümsedi Furkan’da o güzel yüzün etkisi ile. Yıllar sonra kitap okumaya başlamanın etkisinden midir nedir eski günlerinden değişik hareketler ve vurgular kullanarak konuşuyordu. “Ben tamamen değiştim diyemem. Farz edelim ben iki zıt renkten biriyim. Bir renkten diğerine geçmek nasıl imkansız ise benimki de öyle aslında. Geçmişimden kalan etkiler ve handikaplar halen daha içimde. Ben kendimi daha çok iki zıt rengin birleşiminden oluşan ara renk olarak görüyorum.”

Etkilendi Büşra Furkan’ın anlattıklarından. İşvelere büründü. “Nedir handikapların mesela? Ben öğrenmek isterim.” dedi.

Hiç hesapta olmayan elektriklenmeler oluşmaya başlamıştı sohbet içinde. Nasibini alamayan tek Esra vardı ve bu durum hiç hoşuna gitmiyordu. Şanslıydı ki, yüklemenin tamamlandığı uyarısı geldi ve elektrikler bir süreliğine kesildi. Esra’nın Furkan’a olan ilgisi tomurcuklanmıştı sonunda.

Her yer her yere yakın olduğu için bu şehirde eşyaların gideceği mesafe o kadar da uzak değildi. Aslında yeteri kadar insanla gayet kolay elden ele ve imece usulü taşınabilirdi Furkan. Üstelik böylesi daha ucuza gelirdi. Azıcık süren yolculuk ardından Furkan ve ardına taktığı tüm arkadaşları durumun vahimliğine söverken uzaktan belirdi ekibin geri kalan diğer üyeleri. Ellerinde siyah poşetlerle koşar adım geldiler kamyonetin yanına. “Bizsiz taşınma olmaz!” dedi içlerinden bir tanesi. Furkan’ı kenara itti ardından ve Furkan hariç herkes bir çırpıda taşıyıverdi eşyaları. Furkan’a ise içinden şişe sesleri gelen bir dolu poşeti eve çıkartmak kaldı.

Hiç hesapta yokken ortaya çıkan bu insanlar eski ev boşaltılırken haklarında tasarlanan tüm fikirlerden azat ettiler ucundan tuttukları tek bir kanepe ile. Hiç hesapta yokken hayatlarına giren bu gri renkli adamı bu kadar benimseyip yardım edecekleri akıllarının ucundan bile geçmezdi azat edilmiş herkesin. Karma bir mantıkla döşenen ev aniden bir parti ortamına dönüştü bile. Sonuçta herkes en iyi bildiği şeyi yapıyordu. Herkesin en iyi bildiği şey ise alkol tüketimiydi.

Herkesin tek noktada buluştuğu şey, nerede olursalar olsunlar veya ne yaparlarsa yapsınlar sonucunu alkole dair bir eylem ile neticelendiriyorlardı artık. Bahane olan Furkan’ın taşıdığı ev ise yorgunluğun atılacağı alkolik bir hareket ile gayet kolay sonuca uygun bir eyleme dönüşmüştü bile. Yine herkes sarhoş ve grup içindekiler sevişmeye meyilli kıvama gelmişlerdi. Aşırı yakınlaşmalara iç geçiren Furkan’ın canı sevişmek çekse de bunu o an sohbet ettiği Büşra’ya söyleyemezdi daha birkaç cümlede.

“Handikaplarım var diyordun. Anlatsana hadi.” dedi Büşra.

Elindeki şişeden bir yudum daha aldı Furkan ve tereddüt etmeden konuşmaya başladı. “Mesela bu Selen ile Nazan’ın arkadaşlıklarını ben anlayamıyorum. Biri Adil’in eski, diğeri yeni sevgilisi. Bu nasıl oluyor da oluyor ben kavrayamıyorum bir türlü. Yani bunlar hep üç kişi geziyorlar ya, bu Nazan nasıl tahammül ediyor bunların bu yapışık hallerine. Çok mu melek bu kız? Ya da diğerleri çok şeytan ki Nazan’ın gözünün içine bakarak bir saattir öpüşüyorlar.”

Dudağını büktü Büşra. Önce bir köşede Esra ile sohbete dalmış Nazan’a baktı, sonra tam karşılarında nefessiz öpüşen Adil ve Selen’e. Dudağının ucuna birkaç cümle geldi ve çekindi söylemeye. Gevelemeye başladı.

Furkan Büşra’nın ağzında ıslanmaya hazır baklayı fark etti. “hadi söyle laf çevirmeden!”

İnceden dudaklarını ısırdı Büşra ve alkolün verdiği gaz ile konuşmaya başladı. “benden duymadın bu söylediklerimi!.. Geçen Nazan anlatıyordu Esra ve bana. Rüyasında Adil ile beraber kumsalda konuşuyorlarmış. Sonra ne olduğunu anlamadan öpüşmeye başlamışlar. Derken sevişmeye…”

Gülümsedi Furkan. İçinde kaynayan çift gözlü tencerenin bir yarısında haklılığının hazzı, diğer yarısında ise gelecekte olacakların merakı vardı…

Hiç yorum yok: