20 Ağustos 2010 Cuma

Karbon Kopya

Beynin tüm kıvrımlarından geçip taşan asi bir nehirdir insanı hayat içinde girdaplara karşı koyduran güç. Etrafından bağımsızlaşmaya başlamasıyla yeni bir devinim yaratır yaşam üzerine. Sayısızca yenilenir/yinelenir ve akışıyla hayatın tortullarına eklemlenir daha kararlı   ve daha da büyüyerek. Karşısına çıkabilecek nelerdir ki bu devinimi aksatacak. Bunu görebilmek için biraz daha yükselmek gerekti hep o geçişlere seyircilik eden localardaki kralların yanı başlarına.

 Zihnin bir tepkisidir olan; parçalanmalıdır ki varlığı sonsuzluğa daha da yaklaşabilsin, buydu olması gerekli olan. Geçiş güzergâhları kim oldukları bilinmezlerce tutulmuş, üzerlerinde Deli Dumrul’lar türemiştir kendilerine bekçi rolleri biçerek bu mutlak yollarda. Soyut oluşlarına aldırmadan insan üzerine abanan, tüm çıkışlara kelepçe vurarak cisimleşmeye bir o kadar namzet duygular kol gezmeye başlamışsa artık gerekli olacak ciğerleri yakacak yeni bir soluktur. O soluk ki belki Zeus ‘un dolaştığı çam ormanlarında raks eder, belki de bozkır ortasında gri renkli bir şehri sarmalamaya hazırlanır bir anne gibi, belki de imbat rüzgârlarının eteklerine tutunup tatlı bir esinti yaratır terli bedenlerde. Yeni bir tunç kalkan belirmiştir gövdeye sığmayan soğuk ama her zaman sadakatini azaltmayan. Hayalinin azık torbası daha bir doludur artık ve daha açılmaktan asla sakınmaz kendini tüm hayata. Ardına bakmak yetecektir son halinin boy aynasındaki yansısını parıltısıyla görmeye.  Tüm bunların vücut buluşları da o akışın yeni bir biçimlenmesinden başka bir şey olamamaktadır. O da bunun bir parçasıydı ya yoluna yeni haliyle akacaktı ya da kendini bilmezlerin kökleri onu ayaklarından prangalayıp çekiştirecekti büküldüğü yerlere. Zihin mi yoksa diğerleri mi galip gelebilirdi. Bu savaştı ki ya yenidünyayı kuracak ya da statik dengesiyle emeklemekten dizlerini çürüten bir çocuk olarak kalacaktı. O savaşta da bilmiyordu varoluşunun nedenini belki.

Kıvrımları geçen nehir acaba hangi denizlerle bütünleşti, nasıl bir yol çizdi kendine ve artık neredeydi ilk anından farklı olarak? Belki gözleri kamaşarak göğe bakacağı bir duraktaydı ya da kendini bölüyordu iç geçirerek, hayalleri dilinde şarap pası gibi kalıyordu. Donmuştu, bir su gibi buza dönmüştü ancak donmak küçülmektir-kıvrılmak oluyordu doğada. Peki, neden donduğu kabı patlatmıştı donduğuna rağmen?


Yazan- Çizen: Samet Karaçul


  

Hiç yorum yok: