8 Mart 2009 Pazar

Bir Hayvanat Hikayesi

Bölüm 3: Kontrolsüz Güç İksiri

Etraf kalabalıklaşıyordu. Sonun başlangıcının ardından çevredeki hayvan ve meraklı sayında orantısız bir artış vardı. Her son yeni başlangıç ise eğer Tahsin ve Necip için hayat en olmadık yerde yeniden başlamıştı. Sadece iki gün önce tükenmek üzere olan hayatları şimdi yeni bir pencere içerisinden sokakları seyreder gibiydi... Hayvanlar salonu doldurdu nihayet ve “Yer Altı Ölüm Dövüş”leri başlamak üzereydi.

Uzak bir köşede heyecanla sırasının gelmesini bekliyordu Tahsin. Bu çelimsiz ve az biraz yakışıklı Kaplumbağa az sonra ringe çakacak ve para için dövüşecekti. Heyecanlıydı ve korkuyordu Tahsin. Birazdan bu salonda olacaklar iki gündür yaptığı ağırlık kaldırma antrenmanlarından çok daha farklıydı. İki gün önce içtiği o iksir sayesinde aynı anda on tane Ulu Meşe Ağacı’nı kaldırabiliyordu ancak, dövüşmek farklıydı. Sol yanında en az kendisi kadar heyecanlı Necip’ döndü bakışları. “Abi ben yapamayacağım galiba.” dedi titrek bir ses tonu ile.

Necip zaten heyecanlı olan bünyesine bu sözden sonra binen stresi hiç bekletmeden öfkeye çevirdi. “Ne demek lan yapamayacağım. Biz birbirimize söz vermedik mi? Sen bu iksiri içince etkisi geçene kadar benim için çalışmayacak mıydın? Ne sikim adamsın lan sen! Dövüşeceksin lan! Hani neden çekiniyorsun anlamıyorum. O senin yaptığın çalışmayı acaba burada ka. Hayvan yapıyor? Sen süpersin oğlum! Buranın en iyisi Tigger Selim’den bile iyisin! Başaracaksın ve başarmalısın! Unutma, buradan gelecek para seni de beni de peşimizdekilerin elinden kurtaracak!”

Necip haklıydı. Dövüşten gelecek para Çakal Yusuf’a ve Saliha Teyze’ye gidecekti. Böylece ilk olarak başlarındaki kesin beladan kurtulacaklardı. Sonrası ise cukkanın sağlamlığı ve hayal gücünün sınırsızlığı… Etrafı sık örülmüş Tarantula Ağı ile bezenmiş bir ring oluşturulmuştu dövüşler için. Ringde bir gergedan ve bir boz ayı dövüşmekteydiler. Ringdeki acımasızlığa kendini sabitledi Tahsin. Orada olanları seyrederek hem başına gelecekler konusunda fikir ediniyor ve o atmosferdeki zalimliğin kokusunu vücuduna bulaştırmak istiyordu. Gözlerini kırmadan izledi dövüşü. Hatta dövüş sonunda pençesi artık vücudunun bir uzunu olmayan Boz Ayı’nın feryatlarını. Ring önce boşaltıldı ve sonra sıradaki dövüşçüler ring kenarına çağırıldı. Dövüş sırasında yere bulaşan kanlar hiç temizlenmedi bu durum Tahsin’i ürkütmeye fazlası ile devam etti. İstemeyerek gitti ring kenarına. Adımlarının gitmediği yerde Necip tereddütsüz itiyordu onu bir adım ileriye.

Bağrışmalar ve yoğun bir duman içerisinde kendini kaybediyordu sanki Tahsin. Etrafındaki olup bitenlerden ruhen soyutlanmak üzere idi. Ringin ortasına, elinde mikrofonu ile orta boy bir zürafa çıktı. Kendinden emin ve insanları coşturmaya hazır bir görünümü vardı.

“Az önce o ayının ne hale geldiğini gördünüz değil mi!” diye bağırdı. Bir anda büyük bir uğultu yükseldi ve o berbat gürültünün ardından konuşmaya devam etti zürafa: “Burası kanın, vahşetin, ölümün arenası! Buradaki tek kural sağlam kalabilmek! Yoksa o geri zekalı ayı gibi olursunuz! Ve şimdi iki yeni kana susamış canavarımız var. Bahisler açılsın!.. Sağ tarafımda, daha önce başka arenalarda büyük başarıları olduğunu iddia eden biri var! Uzun ve kıvrak.. Bayanlar ve baylar! İdam Askısı Piton Haydar!..”

O büyük uğultu yeniden kulakları felç ederken ringe koca bir piton yılanı fırladı bir anda. Vahşi görünmek için bütün her şeyi yapıyordu. Kısa müddet tribünlere oynama eylemi zürafa tarafından kesildi.

“Ve hemen solumda bir çömez var. Buraya kan dökmeye gelmiş! Bayanlar ve baylar…” dedi ve bir anda uzun boynunu Tahsin’e eğip “İsmin ne senin?”

“Gotik Kaplumbağa Tahsin” diye cevap verdi Tahsin kendisinden kendisinin bile beklemediği bir soğu kanlılıkla.

“O ne saçma bir isim be!” diye cevapladı zürafa ve yeniden doğrulup “Bayanlar ve baylar! Allahsız Tospağa Tahsin!”

“Allahsız Tospağa mı! Çok saçma bence.” diye mırıldandı Tahsin.

“Buna mı takıldın şimdi, hadi çık!” dedi heyecanla Necip ve Tahsin’i ringe itti.

Ringde koca bir piton ve ufacık bir kaplumbağa vardı. Rakip Piton haydar dahil herkes bu olanlara gülüyordu. “Bahisler açılsın!” dedi zürafa kahkaha atmamaya çalışırken ve ringden indi. Tüm seyirciler bir yandan olayın absürtlüğüne gülerken diğer yandan da Piton Haydar’a yatırıyorlardı tüm paralarını.

“Ne yani bu mu bana rakip gördükleri? Ben bunu hakaret olarak alırım.” dedi Haydar.

Tahsin sinirlendi ve ne zaman öfkesi kendini gösterse Amazon’un en ukala hayvanı oluveriyordu. Zaten etraftan yayılan bunca kahkaha ve alay içerisinde sinirlenmemek imkansızdı. “Sana daha iyileri layık farkındayım. Bu aşksam seni ben sikecem ama idare edersin artık!”

Gülümsüyordu Haydar. “Bak hele sen. Az önce ölmüş biri için çok cesur cümleler bunlar.”

“Madem ölüyüm, o zaman hayaletimle yüzleşmeye hazırlan”

“Ne edebi şeysin lan sen öyle Tosuncuk!”

“En son okul çağı kızlarının oyunlarında kullanılan biri için asıl bu sözler çok edebi.”

“Seninle çene mi yarıştıracağım ben be! Madem ötenazi hakkını böyle kullanmak istedin al o zaman!” dedi Haydar ve kuyruğunu Tahsin’in tam yüzüne savurdu.

Suratında patlayan kuyruk Tahsin’i yerinden bile oynatmaya yetmedi. “Lan çamaşır ipi! Bu mudur yani hepsi?” dedi.

Salonda ağır bir sessizlik oluşmuştu. Herkes adeta hipnotize olmuş gibi ringde olanlara bakıyordu. Bütün gözler o anda tahta kabuklu Tahsin’deydi. Az önce “Kabuğunu da al öyle git!” diye bağıranlar şimdi hayretler içerisindeydi.

Hayret eden sadece seyirciler değil, kuyruğunu Tahsin’in yüzünde patlatan Haydar’dı da. “Nasıl olur bu!” diye haykırdı aynı hayretin etkisi ile ve bir kuyruk tokadı daha şaplattı Tahsin’in yüzünde.

Yine hareketsiz ve aynı ciddiyet içindeydi Tahsin. “ne saçma bir yılansın sen. Bir de buradaki insanlar seni gözünde büyütmüş! Sen bir hiçsin lan Sikindirik Çıngırak!”

“Sen şimdi görürsün!” diye bağırdı Haydar ve bir anda Tahsin’in etrafını dolanıp onu sıkmaya başladı. Yavaş yavaş boğuyordu Tahsin’i. Aksiyonun doruk yaptığını fark eden seyirci kitlesi bağrışmalara yeniden başladı. Haydar sıktıkça sıkıyordu. Bir yerden sonra artık sona geldiğini fark etti. Ancak Tahsin bundan etkilenmemişti bile. Hatta Haydar’a pis pis sırıtmayı ihmal etmiyordu bile. Daha da sinirlendi Haydar o gülümseyen suratı görünce ve son bir can havli ile daha da sıkıştırdı Tahsin’in vücudunu. O sırada “çıt!” diye bir ses duyuldu. Tahsin’in sunta kabuğu çatlamıştı.

Canı yandı Tahsin’in. Kendisini kaybetti. Tüm gücü ile kollarını iki yana açarak Haydar’dan kurtuldu. Etrafına baktı bir an. Gördüğünü sandığı şey etrafında dönen simgeler ve anlamsız sesler idi. Gerçek olan ise sadece Haydar’ın bir köşeye atılmış vücuduydu ve Tahsin büyük bir öfke ile sadece o vücuda odaklanmıştı. Önce kuyruğunun bir ucundan tuttu Haydar’ı ve uzunca çevirip yere çaldı. İçinden talan öfke dinmiyordu. Çatlayan kabuğunun acısı onun bütün duygularını köreltmişti sanki. Hiç durmadan yerden yere çalıyordu Haydar’ı. Derken vücudunu düğümledi ve karşısında az önce gülümseyen hayvanın şimdi bitmiş bir kadavraya dönüştüğünü gördü.

Herkes bitti zannediyordu ki Tahsin bir anda Haydar’ın üzerine altladı. Artık kontrolünü kaybetmişti. Boynuna yapıştı. Kafasını koca gövdesinden ayırdı ve Haydar’ı öldürdü. Yeniden sessizleşti tribünler. Herkes ringdeki büyük vahşete çakılı kalmıştı adeta. Tahsin insanların kendisine baktığından halen daha habersizdi. İki parça olmuş Haydar’dan derin nefesler eşliğinde bir kıpırtı bekliyordu saldırmak için. Yavaşça sakinleşiyordu. Kabuğundan içeri sızan hava iyice halsizleştirdi Tahsin’i. Ağır çekim yere çöktü, düştü ve bayıldı…

Hiç yorum yok: