8 Haziran 2009 Pazartesi

Tanrı'nın Adamı

bir a, bir b, bir c planım saçmalama bunlar!!
hep benim yalanım, çok mu istedim çok mu kurdum?
al sana o zaman olsun, o da olsun
giy çorabını, al yanına paranı, işte hazırsın!
ama sen dur, hele sen dur
yine yan çizdi bodur.
olsun, o da olsun, herkesin çorbada tuzu olsun!..

hay senin dinine, imanına, şerefine ben baki oldum.
bu böyle biline;
kalsam yalnız yanımda şarabım
benzetirim ışıkları birine
apıştın mı n'oldu?
ışıklar yalan olmazdı da n'!oldu?
felsefe belli: şarap, mey yarrağan, gürrağan!
olsun, o da olsun
benden başka herkesler yalan olsun!!...

hani "bütün bir yol boyu bu şarkı sözlerini kulakta çınlatarak memelekete gidilir mi?" diye soracak olan varsa açıkça söyleyebilirim ki; insan bunu gayet becebiliyor. üstelik yanıbaşında tümden gelin inatla orjinal olmaya çalışıp sürekli çuvallayan birilerine rağmen. dakika başı sözcüklere değişik bir hava katılmaya çalışılıpta, her seferinde cümelerin paragraflara giden yolundaki kurgusal ahengini piç eden biri ile yolculuk yapmak zor zanaat. ama konumuz bu değil ki. bu kez gidişlerin dönüşlerden ne kadar değerli veya değersiz olduğunu irdelemeliyiz kanımca. herkes gider, yollar aşar, ne bileyim yaprak olur savrulur, mümessil olur araba teperlerinde hız yapar, gezgin olur -ki kesin para bok gibidir- dağ tepe aşar insan tanıyacağım diye inleyerek. bunlar iyi güzel şeyler de, ya geri dönünce? zamanı belirsiz, uzun veya kısa bir yolcuğunvb. bir durumun peşisıra kürkçü dükkanının kapısını aşındırmakta olan bedenleri ne bekler? siz dünyanın döngüsel yoğunşuğu içinde olumlulukların veya olumsuzlukların hep sabitler ekseninde olup biteceğini sanıyorsunuz değil mi? hadi oradan! beklenmediklere kendinizi hazırlayın şimdi. olurda bir gün bir yere dönmek zorunda kalırsanız küçük dilinizi steril bir paket içinde korunaklı bir yere yerleştirin. yutarsınız mazallah!..

önce sancımsılar ile dönüş hikayesinin başlangıcı oluşur. bu belki bir geçmiş hatırlaması bir "previusly on my backraund" tarzı özenti bir durum olabilir. benim için ne kadar ağlamaklı da dursa bu durum, siz diğer kişiler toplamasının mutluluğuna veya ülser ağrılarına tekavül ediyor olabilir. ne hissediyorsanız hissedin, o anda bir gök yüzüne bakın, varsa eğer bir kaç yıldıza anlam yükleyin. bu sizi biraz da olsun rahatlatır. sonra bir cümleyi aklınıza kazıyın. benim sabitim" başımıza ne geliyorsa alkol yüzünden..." cümlesi olsun. o sabitiniz cümle size neyi ifade ediyorsa onun doğrultusunda hayata ders payı ve ekose için fikirsel kumaşlar verin. hayat size o kumaştan daha ne güzel elbiseler yapacaktır bir bilseniz! sadece zamana yayılmış terzicilik sabrınızı yanınızdan ayırmayın yeterli.

geceler günler tarafından bir süreliğine gönderildiğinde bir yerlere artık sizinle ortak hikayelenme hevesinde olan bu dışa vurum yazısı, şimdi aslında dönmek niyetinde yüksek müsadenizle. ben aslında beklediğim gibi buldum her bir boku. tüm fikirlerim ve düşüncelerin habgi doğrultuya kurbağalama ise şamandıralar hep o yüne dizilmişti sanki. bir kaç yüz ile başladı zaman kaymaları. herkesin bir sıkıntısı vardı belli. ancak, herkesin çekincesi bana olan zaafiyetlerinin sadece boynuma atılma kısmına kadar kendini bırakabildi. gerisi hıçkırmamak için zor duran ağlamaklı bir kaç suratın inadım inat ben susmak istiyorum duruşundan ibaretti. bu sefr bu utancımsılıktan ben utandım. tavırların taoplamının bu kadar insanın canını acıtacağını hesap etmeden ortalığı kasıp kavurmaları beni neden bu kadar etkiledi tüm olmuşların haklı tarafından olmama rağmen anlamadım. ama susmak iyiydi, beyne sükut vurdukça düşünce fonksiyonlarının yeniden ve uatngaç çalıştıklarını görmek güzeldi.

hayatımın en güzelliklerinden biri ile vaktimi sahil kenarlarında geçirdim. huzur ve mutluluk işte bu kadar basitti hayatta. bunu anlamak neden bu kadar zordu peki? nefes aldık beraber, şarkı dinledik, yine insanlarla dalga geçtik, anlattık anlatıldık... derken sıkıntılarımızı beynimizden şutlamak için birbirimizi beklediğimizi fark ettik. sonra 25 metreden iki frikik golu!.. günü böylesine bir güzellikle kapatmak ne kadar da müthişti.

ertesi gün bir kaç güzellik daha oldu da, önceki günden beri yolarıma dahil olmuş herkesin bana selam verişleri ne acayipti. sevenleri kavuştururken, arkadaş hasretlerini dindirirken ve ben yine oturduğum yerden sadece tek parmak hareketimle insanlara neşe ve mutluluk dağıtırken yüzüme gülen ve kafa sallayan onca insanı tanımamak ne kadar da garipti. sonra dostlarım bana baktı. ben kimseye anlam veremedim. o anda zaten dağıttım mutlulukların megalomanik hazzını tatmaktaydım. köklüce yer etmişlerin aykırılığı ve uzaklığında ne kadar da rahattım bu kez. onlarsız olmaz diye düşünürken anlarsız bunca keyfin gelip beni evimden alması nasıl bir sevimlillik imiş meğer...

bir akraba topluluğunun mangallı toplantısına dahil oluyorum mesela. kimi yüzleri tanıyamayıp rezil kepaze oluyorum. bundan daha acayibi de hemen peşisıra geliyor. birilerine "selam dur!"ları ve beni dumurlara sürükleyen insan sureti unutuşlarımı anlatıyorum ve hayatımda duymadığım kadar felsefik alt yapı üerinde pek bir çarpık duran, ömrümün belkide uzunca bir süresini tutup silkeleyecek aforizmasını duyuyorum:

"sen tanrı'nın adamısın artık. bundan sonra senin tanımaya ihtiyacın yok. sen tanınacaksın ve herkes seni bilecek bu sokaklarda, şehirde. etrafına bakıp insanlara karşılık ver yeter!.."

bu ben miyim? tanrı'nın adamı mıyım ben? bu durumun sigortama etkisi var mı? peki ben neden tanrı'nın adamıyım artık? bu aşırı saygı neden? ben kendimi her daim haklı bilirdim de, eğer onca haklılığın ödülü bu ise ben almak istemiuorum. bu ödülümü ben ya lösemili çocukların tedavisinde, ya da esirgeme yurdunun çatı aktarmasında kullanabilir miyim?

"ben her gün ölürüm plastik çiçkeli bahçemde" ne güzel laftır bu ya! ne kadar anlamlı... şimdi ben bir daha geri dönmeyeyim de ne yapayım. hayatına hiç bir zaman nane olmadığım, kimisini mimisini bilmediğim insanlardan tanımadığım etmediğim saygıyı göreyim! yahu ben kimim? bu insanlar kim? tek düze mi bu hayat bu kadar. diş geçirdiğin veya geçirttiğin senin köpeğin! ben bu saçmalıkların içinde ölürüm ki! hayatımda geri dönmemek için elimde bu kadar saçma/mantıklı bir sebebim olmamıştı.

ama şimdi evimdeyim, şimdi iyiyim. ve eğer her seferinde bana acayip acayip tranvalar yaratacksa kürkçü dükkanım, ben istifa ediyorum!...

Hiç yorum yok: