20 Ekim 2009 Salı

İstenilen Düzey

Bölüm 7: Herkesin Merkezi

En çok sevilen insan türü dinlemesini bilendir. Bunun dışında huyu suyu ne kadar bozuk olursa olsun kulağı hep başkalarının direk anlatımlarında olan hep bir adım önde olur. Herkesi dinleyen bilendir nitekim, dinlemenin sebebi ne olursa olsun. Karşısındaki anlatır hiç durmadan. Kişinin yapması gereken sadece kulaklarını kabartmaktır. O sırada kişi bir çeşit dert mekanizması, sorunların mutlak paylaşım noktası veya sohbetlerin arananı kıvamına gelir. Yaptığı tek şey susmaktır üstelik. Bilincinde olduğu tek şey ise nerede susacağını bilmektir. Bu özelliği ile kişi arkadaşlık makamının gözdesi olur kısa zamanda.

Pek samimi yeni dostları ile mutlu bir hayat formunun içinde olduğuna gün be gün daha fala inandırıyordu kendini Furkan. Mesai bitişlerinin iple çekildiği, hafta sonları gecelerin anlatılamazlarla geçirildiği zamanlardı. Huzur doluydu yaşlandığı her saniye ve belirli belirsiz her az yüzünden tebessümü eksik olmuyordu. Artık arkadaşlarının hepsinin ismini ezbere biliyordu üstelik. Hiçbir hafıza kaybına, unutkanlığa ve üşengeçliğe toslamadan sürdürüyordu hayatını. Yaşadığını böylesine hissetmek Furkan için tabii olguların dışında, heyecan verici bir durumdu.

Her gün bir diğerinden farklı değildi aslında. Gezmeler tozmalar ve buna benzer tüm aktivitelerle geçip gidiyordu zaman. Farklı olan eylemler dışında kalan, insanların özeline dahil tüm olup bitenlerdi. Birkaç kadehin ardından karşılarındaki yabancı Furkan en büyük sırdaşı oluyordu neredeyse herkesin. Çünkü arkadaş grubu çerçevesinde pencere dışından kafasını içeri sarkıtan Furkan, sorunların saptırılarak anlatılabileceği tek kişiydi. Çünkü insan kimi zaman hayatını bire bin katarak da anlatmayı severdi. Geçmişte olanları bilmeyen tek kişi ise Furkan’dı. Dolayısıyla gerçekten ne kadar saparsa sapsın anlatılanlar Furkan için merak uyandırıcı ve dikkat çekici, anlatan için ise rahatlama aracı nitelikli hikayelerdi. Yarı gerçek, yarı sahte tüm hikayeler Furkan’ı dinleyici kontenjanından grup içerisine daha kolay sızdırmaktaydı.

Birkaç gün içerisinde herkesin hikayesine vakıftı neredeyse Furkan. Anlatılacakların tükenmeye yaklaştığı zamanlarda ise Furkan müthiş dinleyici yeteneğini ve adaptasyon gücünü kullanarak kişilerin şimdiki zaman özellerine de kulak kabartmaya başlamıştı. Bunu yapmalıydı ki, insanları elinden kaçırmak veya uzaklaşmamalarını sağlamak mümkün olsundu. İç işlerine susarak dahil olmayı başardığı birkaç yeni arkadaşı ile vazgeçilmezleri oynamaya pek de meraklı görünüyordu.

Bütün çabası yalnızlığına geri dönmemek içimdi aslında Furkan’ın. Birkaç ay önce kenarında oturduğu iskelede daha fazla yalnız kalmak istemiyordu. Bunun için sadece insanları değil, hayat tarzlarını bile yavaş yavaş benimsemeye başlamıştı. İlk olarak dinlenen müzikler vardı hedefte. Kulağını hiç kabartmadığı, sert, aksak, aşırı gürültülü şarkılar eşliğinde eğleniliyor, onlar hakkında yorumlar yapılıyordu her buluşma zamanında. Bu da bu çeşit insanların monoton yaşantısıydı demek ki. Kendini iyice benimsettiği andan itibaren tamamen rahat ve hayatının artık yeni ve yüzeysel bir hal alacağına inanıyordu. Yaşananlar yine standartlaşacaktı fakat, artık yaşanacak bir şeyler olacaktı nihayet.

Akşamlar belirsiz zaman dilimlerinde tükeniyordu. Etrafındaki tamamı öğrenci zümresi grup, kimi zaman ailevi, kimi zaman ise sınavsal nedenlerden ortamın gereğinden daha erken dağılmasına sebep oluyordu Furkan’a göre. Aslında herkes parasızlıktan kaçıyordu dört bir yana ve bunu anladığından kredi kartını devreye sokuyordu Furkan. Daha ilk kredi hamlesinde Furkan madden gönüllere taht kurmuştu.

“Bak sana ne anlatacağım.” dedi Esra isimli bir kız Furkan’a en samimi anların birinde.

Onca kalabalığın içinde üçe beşe bölünmüş sohbetler içinden biriydi Esra’nın gayretleri sayesinde Furkan ile başlattığı sohbet. “Anlat bakalım.” dedi Furkan sarhoşa yakın bir gülümseme ile yanı başından kafasını masaya sokuşturacak kadar küçümen Esra’ya.

“Selen ve Adil sevgililer ya hani…”

Bugüne kadar bunu kimse dillendirmemişti Furkan’a. Ancak anlaşılmayacak gibi değildi Selen ile Adil’in arasındaki samimiyet. “Ne olmuş?” diye sordu Furkan. Selen’den etkilendiğini ne kadar göz ardı etse de duyduğu biraz yaktı canını.

“Nazan’da var hani…”

“Ne geveledin be! Söyle hadi.”

“Bu Nazan ile Adil eski sevgililer. Şimdide Nazan Selen’in en yakın arkadaşı.”

Alışmadığı, ilişki anlayışına ters ilk durum ile karşı karşıyaydı Furkan. Şaşırdığını belli etmedi. Göz ucu ile Selen ve Adil’in sarmaş dolaş halini ve bir köşeden suratına üzerindeki ilgi dağılınca yansıyan şeytanı ile Nazan’ı izledi. Esra konuşmaya, olayların geçmişini anlatmaya devam ediyor, Furkan ise anlattığı hiçbir şeyi duymuyordu. Karşısındaki bu kendine çok acayip gelen manzarayı seyredip kendince ahlak yakıştırmaları yapmakla meşguldü. Üstelik arkadaş grubu içinde bunu herkes biliyor ve kimse yadırgamıyordu. Tüm bunlar Furkan için çok ters hadiselerdi.

Gecenin bitiminde dağılırken herkes farklı bir yöne, ilk defa ikilemde kaldığını hissetti Furkan. Belki de bu kalabalık ona göre değildi. Beyninde tabu olmuş ilişki yumaklarının sadece biriydi belki de Selen, Adil ve Nazan üçlüsü arasında olan. Buna benzer bir başka durumu kaldırabilir miydi bilemiyordu. Bir diğer taraftan da bu uzun zamandır sevişemeyişine son da verebilirdi. Böylesine geniş bir arkadaşlık ortamı içinde Furkan’a da birileri düşerdi elbet. Gülümsedi sinsi fikrinin aynasına. Eski günlerinden kalma ne götürürsek kardır siluetine büründü yüzü. Bir yol ayrımında durdu evine giderken. İkiye ayrılan yolda evine gitmek için en uzun olan yolu seçti ve yürümeye devam etti…

Hiç yorum yok: