25 Ekim 2009 Pazar

Yansımalar

Uzun cümleler boyu dize gelirken hayatımın bir kısmının küçük parçaları, kendimi sıkıştırdığım tüm huzur kaçamakları içinde aslında mutlu, sakin ve hep istediğim gibiyim. Aynaya baktıkça gördüğüm tek şey geçmişte yaşadığım tüm somut olayların tekerrür için uygun an beklediğinin yüz kabuğu üstünde bıraktığı işaretler. Ben özünü kısmi zamanlar içinde kaybetmiş, kendini insanlara muhtaç etmiş ve bir o kadar kimsesizliğinden sıkılmış, hatalar yapmaya gayet elverişli ancak aşırı kontrollü, kimi zaman gereksiz yere sanık sandalyesine oturtulan, mevkisinin verdiği şişik popo etkisiyle şımarmış herhangi biriyim.

Üstüne garip koku sinmiş sanki. Neyin veya kimin etkisi bu kokan bilmiyorum. Sonra daha da konsantre olup yeniden kokluyorum. Geçmiş gibi sanki üstüme sinmiş ve gittikçe ağırlaşan bu koku. Sokakların tozunu yutmayı bıraktığım günlere ait sanki. İnsanların gözünün önünde bağırmayı bıraktığım günlerdeki gibi. Bir rakı sofrasında elimi eteğimi çektiğim tüm dünya işleri yine bir rakı sofrasında beni geri çağırıyor. Bu koku da o masadaki yaş üzüm rakısına veya palamuda ait sanki. Bir kaç gecedir elimde dövizler ile karanlık yollarda yürüyorum rüyalarımda. Sloganlar beni istiyorlar bağırılmak için. Ne yalan söyleyeyim, bende onları çok özledim.

Sonra yine küp oluyorum. Aynı anda bir şeyi birçok kişiden biliyorum. Yine “Merkez kaç! Sana anlatacaklarım var!” kıvamına geliyorum. Geçen sefer kendi sonumu yazdım ellerimle merkezde iken. Bu sefer ise önüme geleni n ismini çizip atmak geliyor tek bir kalem hareketi ile. Çünkü sıkıldım başkasına ait hayatları yaşamaktan. Kendi dünyamı ikinci plana atmak artık ağır geliyor. Avazım çıktığı kadar bağırmak istemiyorum, bağırmış kadar olacak icraatlar içinde olmak niyetindeyim bu sefer. Başımı çevirip camdan dışarı bakıyorum. Kaşlarım mı çatık ne?..

“Ama yalanlar görürüm hala, buradan bakınca şu sonsuz dünyaya…”

Hareket alanım kısıtlanıyor gibi bazen. Bu gibi durumlarda hep bir çıkış planım olurdu. Bu sefer değil bir plan, çıkış levham bile yok elimde. Çok değil bundan tam bir yıl kadar önce başladı büyük maceram. Cümlelerin içine gömüldüğüm o günler hala kalbimde yara. Bu zamanlar içine sığanların gittiği yol yine aynı düzlemde. Dedim ya bir küp oluyorum. İşte o olduğum küp talihimin aynı ızdıraplara gark edeceğinin bir simgesi oluyor. Bir de şu yalanlar olmasa…

“Sanki yıllardır uzaktayım ben, özlemlerim hep sessiz, derinden…”

Gün geçtikçe herkes daha uzak, mesafeli ve anlamsız geliyor bana. Herkesi her zaman göremiyorum. Özlüyorum mütemadiyen. Görmeye yeltendiğimde ise herkes hayatlarına gömülmüş, beni sallamaz bir bürünüyor bir anda. Çok değişmiş her şey. Ben neden ayak uyduramıyorum artık peki?

“Olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık…”

Bu hiçbir şey anlatmayı beceremeyen yazıya fon müziği olan Pilli Bebek’in “Olsun” isimli şarkısının akustik versiyonuna yazanlardan daha anlamlı olduğu için teşekkür ediyorum…

Benim kendimle olan maceram devam ediyor…

Hiç yorum yok: