8 Ocak 2010 Cuma

İstenilen Düzey

Bölüm 9: İki Lafın Biri


Kimileri istedikleri şeyin ayaklarına gelmesini bekler sabırsızca. Bazı insanların öyle tılsımları vardır ki, istedikleri hakikaten de ayaklarına kadar kendini sürüklemiş olabilir. Böylesi insanlar hırs küpü ve hırçınlık yüklü olabilirler. Buradan da rahatça anlaşılır ki, insan ruhuna bulaşmış eksi yüklü iyonların çekim gücü çok yüksektir. Sırf bu yüzden pozitif yüklü iyonlar hep kötülerin kazandığına dair yalan bir prensibin ışığın ipi elden bırakmış, bir köşede sabırla isteklerinin olmasını beklerler. Sabır kimi zaman yerini öfkeye bırakabilir. İnsan sinirlenip iyimser artı değerlerinin bir kısmını yitirebilir ve böylelikle istediklerine bir şekilde ulaşabilirler. Her durumda kötü eksenine eğimli hayat grafiği istediklerini alır. Alır almasına fakat ne kadar sağlıklı ve sağlam bir gerçekleşme olduğu henüz netlik kazanmamıştır…

Her on eylemden sekizinin hayalen bile olsa içinde, her beş kurgunun veya buluşma anının üçünün olmasa da orta yerinde ve her iki laftan birinin adı geçmese bile akılda bir yerlereydi Büşra. Sürekli olayların içinde, insanların orta yerinde ve cümlelerin yarısında olmasını isteyen ise Furkan’dı. Çünkü biliyordu ki; o da olsa kendisi için aynı şeyi düşünürdü. Havaya kalkan kadehlerden birinin sahibi olmasını temenni ederdi mesela, midye tava yerken tabağın bir ucundan kayıntılanan da olabilirdi. Sorduğu sorulara cevap veren ve akabinde sorular sorup muhabbeti yönlendire de pek tabi Büşra olabilirdi. Kendi içine işletmeyi ne kadar reddetse de oluk oluk damarlarından kalbine ulaşıyordu Büşra Furkan’ın.

Tüm bunları yaparken sadece gülümsemesi yeterdi üstelik. Her tebessüme bir hayal payı bedavaydı Furkan’da. Yine de erkek gururu durmasını emrediyordu ona. Durmalı ve beklemeliydi. Niyeti olan Büşra zaten kendi ayakları ile gelirdi yanı başına. Usulca sokulurdu omuz hizasından gözlerinin ferine. Ilık nefesi ile tüm solunum yolları tıkanır ve sadece kendisinin solunmasını isterdi belki de. Yüzler birleşirdi, dudaklar kenetlenir ve vücutlar terler. Sonrası desen yeterlilik fazlası mutluluk… işte tüm bunlar için kendini durdurmaya değerdi.

Aklında harmanlarken tüm bu fikriyatları karşısında oturan Selen’in Adil hakkındaki açmazlarını sunduğu brifingi pek dinlemiyor gibiydi. İlk başlarda hoşlandığı Selen, Büşra sayesinde pek çekici gelmiyordu kısa bir süredir. Selen ise temcit pilavından kazanlar kaldırmışçasına hep aynı şeylerden bahsediyordu. Ana fikrin Adil’in sürekli Selen’i arayıp sorması ve akabinde Selen’in bu durum içerisinde kendini boğuluyor hissetmesi olduğunu kavrayan Furkan ani çıkışları haricinde pek fazla dinlemiyordu Selen’i. İki aşk yoksunu karşılıklı oturmuşlar sıradan bir diyalog içine dahi giremiyorlardı.

“Boğuyor beni Adil. Seyrek görüşelim diyorum, olmuyor. Ne yapacağım ben?”

Güzlerini son yarım saattir zorlayarak ittiği yerden Selen’in yüzüne çevirdi. “Şimdi Büşra olsa madem boğuluyorsun o zaman sal ipleri’ derdi.” dedi konudan bağımsız bir şeylerden bahsediyor gibi.

Sinirinden gülüyordu Selen. “Sıçtırtma şimdi Büşra’nın bacağına!.. Hem nedir bu ara senin her iki lafından biri Büşra!”

Selen’e yalan söylemek hiç işine gelmiyordu. Söylediklerinin altından çıkardı anlam sebebiyle yüz kızartıp kekelemeye başladı. “Çünkü Büşra o! Bir başkası değil.” Dedi ve o durumda kurulabilecek en saçma cümleyi de kurmuş oldu.

“Furkan! Yoksa sen!”

İyice utandı Furkan. “Evet ben hoşlanıyorum Büşra’dan! Duydun rahatladın mı?”

Keyfi yerine geldi Selen’in. Gülümsüyordu yine Furkan’ın sayesinde. “Geldi tabi. Hatta aklıma Büşra’nın kalelerini zapt etmek için hain planlar bile geldi!”

“Aman kalsın senin hain planların! Ben kendi işimi hallederim. Hem zaten gelmek isterse Büşra bana gelecektir. Yapacak da pek bir şey yoktur.”

“Bok yoktur! Beklersin sen daha durakta. Sonra alır bir otobüs gider, mal olur karılsın egzoz dumanına bulanıp!”

Sadece iki cümle yeterli oldu Furkan’ın reflekslerinin uyanmasına. Birkaç saat içinde toparlanan ve her zamanki gibi alkol deneyimlerine bir yenisini ekleyen arkadaş grubu içindeki şeytanın yeniden uyanmasına yeterli bir sebep oldu. Ortam içerisine dışarıdan sadece bir günlük katılan herhangi birinin Büşra’ya olan yakın ilgisi bir anda Selen’in teorilerini doğrular bir hal aldı. Kimliği alkolden bilinmez bir adam Büşra’ya gittikçe daha fazla yaklaşıyordu. İster istemez müdahale isteği doğuyordu Furkan’da. İlgisinin tek sahibi olan kız başkasının ilgi kapsamına ilerliyordu. Selen’in söylediklerini düşündü Furkan. Beklemenin manasızlığını. Önce Büşra’ya baktı gitme vaktine yakın, ardından Selen’le kurdukları göz teması ile kimliksiz kişiyi saf dışı etmek gerekliliğinin anlaşmasını yaptılar aralarında. Büşra’yı eve bırakmak için iki adaydan aslında tek olanı Furkan oldu bu sayede.

Yol boyunca akıllarına gelen tüm gülecek mevzular hakkında usanmadan konuştular. Orta mesafeli yürüyüş istikametlerinde konuşulacağından daha fazla malzeme sarf ettiler tek seferde. Gülüyorlar, güldükçe daha da eğleniyorlardı. Tüm bu keyifli dakikalar Büşra’nın evinin önüne kadardı. Kapı ağzında daha fazla beklemenin anlamsız olduğunu ve zafere ulaşmak için atılım yapmak gerektiğine inana Furkan Büşra’nın iki elini iki eliyle tuttu. Beklemenin Büşra’yı getirmeyeceği kanaatindeydi artık Selen sayesinde. Heyecanlandı. Heyecanı ellerinin titremesinden Büşra’ya da yansıdı. Kendini kastı biraz ve tek seferde söylenecek sözleri döküverdi ağzından.

“Sen diğerlerinden çok daha özelsin. Bunu unutma!...”

Hiç yorum yok: