6 Haziran 2010 Pazar

Yanımdaki Çirkin

Bölüm 1: İddia Hakemi Patron

Bugün işler kesat. Kızının sürekli ve mızmızlanarak sunduğu yeni lezzetler fikri her müşteri kaybında daha da aklında yer ediyor sanki. “Artık sadece kebap ile olmuyor baba. Daha farklı, çabuk ve basit yiyecekler gerekli. Ne olur şu fast food işine de girsek. İki patates, bir hamburger derken sadece öğle yemeği için gelenlere değil, okul sonrası aç acıkan öğrencilere bile satış yaparız. Bu sayede satışımız inanmayacaksın ama ikiye katlanır.” Diye tekrarlıyordu her seferinde kızı ve her seferinde duyduğu bu cümleler yüzünden verdiği tek bir kararı vardı: küçük kızı işletme bölümünü kazanırsa asla göndermeyecekti.

Düşünüyordu. Okul çıkışı bir sürü kendini bilmez çocuk buraya doluşacaklar ve bir anda uğultulu bir karmaşa başlayacaktı. Kendinden başka, mekanının sabit müşterileri bile sırf bu yüzden gelmeyi bırakabilirdi. Birkaç lira daha fazlası için değer miydi bütün bunlara. Yağmasa bile gürleyen, kendi halinde bir lokanta idi burası. “On sekiz yılımı iki tane patatese kaybedemem!” diye geçirdi içinden. Üstelik sürekli müşterinin hoş sohbetini hiç bir şeye değişemezdi. Kim saat kaçta gelir, ne yemek ister ve hatta ne hakkında konuşur yemek yerken hepsini bilirdi. Kenetlenmiş, kendince kırılmayan bir döngü içerisinde kendi kendini ve on iki personelini rahatlıkla götürüyordu bu lokanta. Değişmenin ne alemi vardı?

Mesela şimdi saat 12:03. Birazdan Salih ve Musa gelirler. Daha kapıdan girerken koyu bir muhabbet üzerine tartışmaktadırlar. Musa çorba içmeden yemeğe başlayamaz, Salih ise yemek yerken sıvı tüketemez. Hesabı hep birbirlerine ödetmeye çalışan iki iyi arkadaştırlar. İlaç mümessili olmaları bugüne kadar çok yarar sağlamıştır.

Ve yine zamanı geldi. Önce kapıdan Salih girdi. “Pembe diyorum. Bu kadar da iddialıyım!” diyerek hızlıca yürüdü cam kenarındaki masalarına. Hemen peşinde Musa belirdi. “Bu kadar iddia bünyeye zarar bak kaybedeceksin!” dedi. Tek kusurlarının biraz gürültülü konuşmak olması dışında her şey yolundaydı. Sesli konuştuklarını fark etmiş olacak Musa mimikleri ile sessiz olmasını istedi Salih’ten. Musa kasaya baktı. “Adnan bey, buyurunda iki çift laf edelim.” dedi.

Patron Adnan tebessüm ile başını olur manasında salladı, elindeki işini kısa zamanda bitirdi. Sanki hayattan tek beklentisi samimi bir sohbetmişçesine hızlı adımlarla Musa ve Salih’in masasına yürüdü, selam verdi ve oturdu. Kısa süre sonra siparişler geldi. Sohbet yükünü almış ilerliyordu. “Siz yine neyin iddiasına girdiniz?” diye sordu Adnan.

Sessizlik oldu masada bir an. “Önemli değil Adnan Bey. Bildiğin şeyler işte.” dedi Salih soruyu geçiştirmek istercesine.

Musa girdi araya. “Bu adamın yine çapkınlık yapası gelmiş. Biri var, tavlarım diyor, tavlayamazsın diyorum. Yemeğine de iddiaya giriyoruz.” dedi. Söylediklerinden büyük keyif alıyor gibi bir hali vardı.

“Salih, sen sözlü değil misin zaten? Daha ne çapkınlığı?” diye sordu Adnan.

Zaten Musa’nın söylediklerine bozulan Salih Adnan’ın sorusu ile keyfini yitirdi. Samimi bir dile ve kendince açıklama yapmaya koyuldu. “Sandığın gibi değil be Adnan abi! Şimdi bu salak birini gösterdi durup dururken. Kız güzel evet. Dedi ki sen bu kızı tavlayamazsın durup dururken. Gaza getirdi beni. Bende değil tavlamak üç güne yatağa atarım dedim. İddia oldu işte.” dedi sıkıla sıkıla.

Adnan biraz bozuldu bu duruma. Ona göre ters bir durumdu bu anlatılan. “Şimdi sen bu kızla beraber olacak mısın yani?” dedi biraz sinirli.

Öfkeyi fark etti Salih. “Yok canım! Sadece yan yana bir resmimizi çekip bu mala göndereceğim!”

Biraz olsun duruldu Adnan. “İyi madem. Sen öyle diyorsan öyledir. Peki kaybeden ne yapacak?”

“Kaybeden hani senin bahsettiğin balık lokantası var ya, orada yemek ısmarlayacak.”

Olanları izlerken gayet keyifle lokmalarını yutuyordu Musa. “Hatta abi eğer ben kaybedersem seni de yemeğe götürürüm. Üçümüz böyle karşılıklı bir güzel rakı balık yaparız.” dedi.

Tereddütsüz kabul etti teklifi Adnan. Müşterileri ile sağlam bir dostluk kurmayı çok istiyordu. Musa’nın sırtaran ve Musa’nın buruşan suratlarına çaktırmadan bakıyor. Sanki yapayalnız bir adammışçasına kendince mutluluk çıkarıyordu. Yemeğin geri kalanını çoğu zaman sessiz, konuşulduğu zaman ise günlük sohbetler ile geçirdiler. Adnan her ikisine tatlı ikram etti ve yemek sonunda kapıya kadar eşil etti. Lokantadan çıktığında Musa ve Salih arkalarından bakıp kendini kızına karşı bir kez daha haklı çıkardı. Patates kahrolsundu. Yaşasındı kebapların gücü!

Hiç yorum yok: