Dört: Emir
Seyahatler ne kadar sıkıcıysa, toplantılar için kilometreler aşmak ondan daha da sıkıcıydı. Bunun nedeni aslında sadece üç beş dakika süren bilgilendirme amaçlı toplantılar için uzun yollar kat etmenin ne kadar saçma olduğuydu. Kimi zaman yağmurlar altında ve çamurlarla dost ve sırdaş oluyordu Çocuk ve Efendi. En azından kendi aralarındaki sohbetler birbirlerinin zamanlarını iyi geçirmeleri için en ideal yöntemdi. Bugün şanslı oldukları tek durum ise havanın güzelliği ve güneşin dünyaya sempatik yüzünü göstermesiydi.
Yine aynı boş sözler ile birkaç dakikada bitmişti toplantı ve Efendi ile Çocuk aç karınlarını doyurmak için orta direk bir lokantaya gitmişlerdi. Her şey olağan seyrinde ilerliyordu yine. Oradan buradan kırpılmış espriler yapıp, ortak hayatlarında olup bitenlerinin kritik değerlendirmelerini yaptılar yemek boyu. Farklı olan tek şey Efendi’nin olur olmaz anlarda Kız’ı diline dolayıp lafa karıştırmaya çalışmasıydı. Bu çabaya anlam veremiyordu Çocuk. Anlam veremediği içinde oralı olmamaya özen gösteriyordu. Çok basit bir cümle içinde önüne servis ile sunulan Kız’ı daha basit bir cümle ile masanın diğer tarafına itiyordu Efendi’nin her denemesinde. Sadece arkadaş olduğu biri için bunca cümle kurulması gereksizdi Çocuk’a göre.
Gittikçe koyulaşan sohbet ve ağırlaştırılmış kalori içeren yemek beraberinde tuvalet ihtiyacını da getirdi. İzin isteyip ihtiyaç molası için tuvaletin yolunu tuttu Çocuk. Kısa sayılabilecek bir süre içinde geri geldiğinde masaya oturur oturmaz “Seni görevlendiriyorum!” cümlesi ile karşılandı Efendi tarafından. Kafasıyla anlamadığını işaret edince “Seni Başkaları’nın yanında görevlendiriyorum.” dedi Efendi üstüne bastırarak.
“Ama neden?” diye sordu çocuk şaşkın bir yüz ifadesinin berisinden.
“Gidecek başka kimse yok ve birilerinin gitmesi lazım.”
“Ama benim başka planlarım vardı.”
“İptal et. Çünkü senden başka kimseye güvenemem ben.” dedi Efendi ve yüzünde manidar bir gülümseme belirdi. “Üstelik Kız’da geliyor.” diye ekledi gülümsemenin hemen ardından.
Anlam verememek konusunda rekora koşar gibiydi Çocuk. “İyide Efendim ben giderim gitmesine de, Kız’dan bana ne.”
“Olur mu lan bana ne! Ona orada sen göz kulak olacaksın!” dedi Efendi aynı manidar gülümsemenin arkasına sığınmış imaları da ardına katarak.
Tam da bu cümlenin ardından eşeğin kulağına ilk damla karpuz suyu kaçmıştı sonunda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder