3 Ağustos 2009 Pazartesi

Neden Beden

Altı: Uyarı

Olanların dışında farklı bir yerdeydiler Kız ve Çocuk. Alem dediğin sanki yok, olanlar ise objeden öte değildi. Cennet değildi oldukları yer, insanlar ise burada yoklardı. Araf’taydılar sanki. Sadece birkaç saniye iki ruh alemler boyu gezip durdular. Kainatın pozitif enerjisini içler gibi her şeyden ırak bir hayalin gerçeğe yüz tutmuş haliydi o ilk öpüşme anı.

Birkaç saniye sonra birbirlerinin dudaklarından koptuklarında umursamazlık sarmıştı içlerini. Donmuştu yaşam ve mutluluk çekingenliğiyle birlikte iç gıcıklayıp tebessümler serpiştiriyordu ayrılmayı istemeyen iki dudağa. Hani o telefon çalmasa azıcık bir gülümseme olacaktı ve yeniden öpüşmeler başlayacaktı ya olmadı işte. Sesleri önce kafalarında anlamlı hale getirdiler. Sonra da suçlu iki çocuk gibi telefonlarına bakmaya koyuldular sanki telefonun diğer ucundakine “Valla biz bir şey yapmadık!” diyeceklermiş gibi. Telefonu çalan Çocuk’tu. Heyecanlı bir ses tonu ile konuşmaya başladı.

“Evet Dost’um!.. Evet o bar… Siz neredesiniz?.. O kadar yakın yani!.. Koşun gelin o zaman!..” dedi ve kapattı telefonu. Kız’a döndü gülümsemesi iki kat daha fazla. “Dost’larım geliyorlar!” dedi.

Nedensiz bir toparlanma hissiyatı geldi ikisine de bir anda. Küçük de olsa aralarında bir mesafe oluşturdular refleksif olarak. Çekiniyorlardı birbirlerinden. Az daha surat büzseler utanacak gibilerdi sanki. Bu yüz ifadesi en çok Kız’da belirginleşse de Çocuk’un da altta kalır bir yanı yoktu. Az önce sarmaş dolaş olan bu acayip ikili şimdi yeniden en baştaydılar.

Kısa zamanda geldi Çocuk’un Dost’ları. Koyu bir muhabbet içerisinde geçmeye başladı zaman. Gelecekten, geçmişten konuştular. Samimiyet arttıkça Kız ile Çocuk arasındaki ince ve görünmez duvar yıkılıyor gibiydi. Doruk noktası olmasa bile birbirlerine yanaşmaktan çekinmediler koca kahkahaların havaya karıştığı bir anda. Dost’ların da dikkatinden kaçmayan bu yakınlaşma pek de güzel görünüyordu aslında.

Bir ara alkol tüketimi yüzünden lavabonun yolunu tutan Kız’ın ardından sorgu başladı bile anında. İnatla arkadaşlıklarının samimiyet dozunun kendilerininkinden daha ileri olmadığını savundu çocuk. Ancak ufak bir yanılgı ile az önce öpüştüklerini ağzından kaçırıverdi. Aslında neden bunu direk söylemediğini geçirdi içinden. Kısa bir öpüşme ile kimseye sahip olamayacağının kanaatine varınca bu sorunsalın devam etmesini reddetti. Dost’larından bir tanesi “Ama sen yine de dikkat etmelisin!” dedi uyaran bir ifade ile.

Suratını büzdü Çocuk. “Neden öyle dedin ki sen şimdi?” diye sordu.

“Tamam öpüşmüş olabilirsiniz ama böyle aşırı samimi duruşlar onu sıkabilir. Hele ki sen bunu hep yapıyorsun. Hoşlandığını belli etmek için yapışıyorsun karşındakine.”

Soğuk terler aktı sırtından bir anda. Bu kadar dobralık akla zarar gelir diye düşündü. Sadece konuşan değil, dinleyen Dost’larını da hak verdiğini görünce bu cümlelere donup kaldı Çocuk. Demek ki yanlış yapıyordu. “Ne yapmalıyım ben o zaman?” diye sordu çaresizce.

“Fazla yanaşma. Hem siz iş için burada değil misiniz? O yüzden Başka’larının yanında da dikkat et. Sizin şirketçiler malum ağızları boş durmaz, olan size olur.”

“İyi madem…” diyebildi Çocuk sadece. Öte taraftan gelen Kız’ı görünce konuyu çiftleşmekte zorlanan pandalara getirdi ustaca kurulmuş bir cümle ile. Kız’ın afili hareketler ile yanındaki yerine oturuşu seyretti göz ucu ile. Aralarındaki o görünmez duvarı yeniden, çok daha kısa bir sürede ve daha sağlam inşa etti kendini sohbetin akışına bırakmak isterken gözleri bir anda Kız’ın anlamlar oluşturmak istercesine bakan gözlerine takıldı. Zihni Dost’larının uyarıları doğrultusunda işliyordu artık. Aralarındaki yakın ama uzak mesafeden her şey normalmiş havas yaratan bir gülücük attı. Kız’da gülümsedi ve sohbete cümlenin birinden dalıverdi. O anda Çocuk Kız’ın aklından geçenleri tahmin bile edemezdi.

Hiç yorum yok: