5 Temmuz 2009 Pazar

Sıradan Veya Sıradışı

Dört: Murphy Yasaları

“Beklediğiniz otobüs her zaman sizin beklemekten vazgeçtiğiniz anda gelir.”

Durakta öylece beklerken Ferit zaten geç kaldığından ötürü çevresindeki kentleşmişliğe dair tüm manzaranın tadını çıkarmaya karar verdi. Etrafından geçen insanlar, seyyar satıcılar, yoldan geçen arabalar. Ve hatta bir tane Vosvos geçiyordu tam önünden. Gülümseyerek takip etti Vosvos’u ve içindeki suratını şişirmekten bir hal olmuş kızı. Arabanın güzelliğini mi yoksa kızın salak salaklaşmış yüz ifadesine mi gülümsediği belirsizdi. Belirgin olan sadece artık gelecek otobüsü beklemeyi aklından sildiğiydi. Etrafındaki artık güzel görünmeye yüz tutmuş her taşlaşmışın büyüsü altındaydı Ferit. Derken bir anda duraktaki insanların bir yol köşesine koşturduğunu fark etti. O yöne çevirdi yüzünü ve beklediği otobüsün tıka basa dolmak üzere olduğunu fark etti.

“Ne kadar geç kaldıysanız trafik o kadar sıkışıktır.”

Onca kalabalık içinde otobüste nefes almak imkansız gibiydi. Ter kokuları eşliğinde duyulmamış besteler mırıldanan kulaklıklı gencin bet sesiyle devam ediyordu yolculuk. İnsanların birbirleri ile akraba olma ihtimalleri giderek yükseliyordu da tek sorun ter kokularıydı. Yine iğrenç başlayan bir gün içerisinde güzel giden birkaç dakikanın ardından yeniden aynı berbatlığa gömülmüştü Ferit. Gülümsemesini sağlayan tek şey otobüsün ilerlemekte tereddüt eden Vosvos’un yanından geçivermesiydi. Belki de içindeki şişik suratlı kız bu durum karşısında daha da genişletmiştir yüzünü. Bunu düşünmek bile burnuna psikolojik pamuklar yapıştırmış gibi gülümsetiyordu Ferit’i. Ta ki; trafiğin sıkışıp otobüsün milimetre ile ölçülecek yollar kat etmeye başlamasına kadar. Ferit artık daha da geç kalmış ve yollar artık daha içinden çıkılmaz haldeydi.

“Bir şeyin yolunda gitme olasılığı varsa, ters gider.”

Açılamıyordu bir türlü yollar. Herkes artık daha terli ve isyankardı. İsyan etikçe de daha terliyorlardı. Nihayet artık umutların tükendiği bir zaman diliminde açıldı yollar. Yavaş yavaş da olsa ilerliyordu otobüs. En azından Vosvos’ları geçecek kadar hızlıydı ve Ferit bunu mutluluğu ile işe kadar gidebilirdi. Bulunduğu durumda kendini gülümsetecek neticeler üretmekten başka çaresi yoktu zira. Gülümsemeyi beceri edindiği anda açlıktan koca metal yığını sanki açlıktan midesi kazınıyormuş gibi sesler çıkarmaya başladı. Dünyanın en berbat mide gurultusuydu sanki duyulan. Şoför otobüsü emniyet şeridine kenara çekti. Otobüsün önünden arkasında dumanlar gelmeye başlamıştı. Sorumluluğunun bilincinde olacak ki şoför, derhal tahliye etti yolcuları otobüsten. Düzgün giden her şey yeniden ve yeniden kendini olanaksızların kucağına attı en fahişe haliyle. Otobüsten inen herkes bir yol tuttu kendine de bir Ferit kalakaldı öylesine otobüsün dibinde. Kısa süren bir anlamsız bekleyişin ardından ikidir karşılaştığı Vosvos göründü geliş güzergahında. Bir umut doğdu Ferit’in içinde otostopların güzelliğine dair. Çekingenlikle iç içe hafif kaldırdı elini. Ancak kendi bile uzaktan baksa fark edemezdi kendini. O güzelim Vosvos içindeki acayip mimikli kız ile önünden geçiverdi sakin sakin.

Hiç yorum yok: